Kategoriler
Genel

Psikolojik Destek

Psikolojik destek psikolojik nedenlere bağlı olarak kişilerin iş, sosyal yaşam, özel ilişkiler alanlarında kişilerin sorunlar yaşadığı durumlarda gerekir. Amaçlanan şey kişilerin hayat kalitelerini arttırarak eski fonksiyonel durumuna kavuşturmaktır. Bu amaçla kişilere destek verebilmektir.

Psikolojik destek, fiziksel sağlığa (örneğin şeker hastalığı) ve bazı genel duygusal reaksiyonlara (endişe duyan ya da düşük gibi) ilişkin yaşam zorluklarını daha iyi yönetmenize yardımcı olabilir.

Birlikte ele alınan sorunlar hem çözümlemede hem de sorunların aşılmasında kolaylık getirir. Hayata ait olan bir kriz durumunu yönetmekte veya kişilerin yaşadığı stresi ve stres etkisini azaltmada kişilere yardımcı olur. İnsanlar zaman zaman psikolojik desteğe ihtiyaç duyarlar. Bazen kişiler bir şeyin içindeyken yeteri kadar objektif değerlendirmeyebilir. bu nedenle bir uzmandan psikolojik bir destek almak kişilere yardımcı olur.

En Yaygın Psikolojik Hastalıklar Nelerdir ?

Tanımlanmış 250′ nin üzerinde psikolojik rahatsızlık bulunur. Bunlardan en yaygın olanları :

  • Anksiyete.
  • Panik Atak,
  • Agorafobi,
  • Sosyal Fobiler,
  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu,
  • Yaygın Anksiyete Bozukluğu,
  • Duygu Durum Bozuklukları,
  • Depresyon,
  • Bipolar Bozukluk,
  • Kişilik Bozuklukları,
  • Bağımlılıklar,
  • Cinsel Problemler,
  • Yeme Bozuklukları….

 

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Bağımlı Kişilik Bozukluğu

İnsanlar tarafından terk edilme ve bunun sonucunda yalnız kalma korkusunun ortaya çıkardığı aşırı derecede “başka birine” bağımlı olma duruma “bağımlı kişilik bozukluğu” adı verilir. Normal düzeyde olan birilerini arama, devamlı onlarla birlikte olma, onların istekleri doğrultusunda seçimler yapma  bir noktadan sonra aşırılaşmaya başladığında  sağlıklı kabul edilmez. Bu durumun gözlendiği hastalarda bir çaresizlik söz konusudur. Özellikle kendi başlarına gerçekleştirdikleri bireysel etkinliklerinde bu çaresizlik su yüzüne çıkar.

Bağımlı kişilik bozukluğu hastalığının temel özelliği başkalarına aşırı yapışık durumda yaşama noktasına varan bir bağımlılık, bir kopamama durumudur. Ruhsal hastalıkların yaygınlığı incelendiğinde profesyonel destek alan hastaların büyük çoğunluğunun bağımlı kişilik bozukluğu hastası olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Olan Hastalarda Gözlenenler

 

Kendini İfade Edemezler:

Bağımlı bir kişiliğe sahip olan hastaların en belirgin özelliklerinden biri kendini ifade etmekte zorluk yaşamalarıdır. Özellikle zıt fikirlerin oluştuğu ortamlarda kendi fikirlerini sunup kabul ettirme konusunda çok çekingen ve başarısızdırlar. Savundukları düşüncenin doğruluğundan emin dahi olsalar bunu dile getiremezler. Bu nedenle toplumda silik birer karakterdirler.

 

Güven Eksikliği Duyarlar:

Bağımlı kişilik bozukluğunda güven sorunu ciddi boyutlardadır. Hasta ilk başta kendisine daha sonra kendisi dışında kalan herkese karşı aşırı güvensizdir. Kendilerine karşı güvensiz olduklarından kalabalık ortamlar sadece dinleyici konumundadırlar. Ancak dinleyicilik konusunda da kendilerini tamanlamıyla veremedikleri için yetersizdirler.

 

Hayır Diyemezler:

Bu tip hastalar maalesef gerek sosyal çevrelerinde gerek iş yaşamlarında ya da özel hayatlarında “kullanılan” başka bir ifadeyle “ezilen” taraf olurlar. Bu, hiç kimseye hayır diyememelerinden kaynaklanmaktadır. Kendilerinden ne istenirse istensin yapmaya çaılşırlar. “hayır ben bunu yapmak istemiyorum.” cümlesi bu hastaların hayatlarında yer bulamaz.

 

Karar Vermekte Zorlanırlar:

Bağımlı kişilik bozukluğu hastaları basit bir olay ya da durum karşısında bağımsız bir karar veremezler. İyi ihtimalle bir karar vermiş olsalar bile bu kararı dile getiremezler. Yaşanan bu anlarda her zaman yakınlarında bulunan başka bir kişiden destek beklerler. Aslında bu davranışlarının temelinde hata yapacakları ve bu hatadan dolayı küçük görülecekleri korkusu yatar.

 

Yalnız Kalamazlar:

Bu hastalığın temeli kendi kendine yetememedir. Bu yüzden bu hastalar yalnız kalmaktan çok korkarlar. Yalnızlık onlar için çaresizliği ifade eder. Eşlerini, ev arkadaşlarını ya da dostlarını sık sık aramalarının altında yalnızlık korkusu vardır.

Bağımlı kişilik bozukluğu olan hastalar kendine güvenleri yoktur. Bu kişiler pasif bir şekilde, nerede yaşayacaklarına, ne iş yapmaları gerektiğine, kiminle arkadaşlık edeceklerine ve bazı kararların sorumluluğunu eşlerine veya sevgililerine bırakırlar. Karşı tarafın onayını kaybetmekten korktukları için hatalı olduğunu bildikleri halde onun fikrine katılırlar. Kendi başlarına bir eyleme başlama ya da karar vermekte güçlük çekerler. Birisi tarafından korunup bakılmaya olan şiddetli ihtiyaçları, yalnız kaldıklarında bu kişilerin kendilerini rahatsız hissetmelerine neden olur. Zihinleri sürekli yalnız bırakılıp kendi kendilerine bakmak zorunda kalacakları ile ilgili korkularla meşguldür. Başkalarından taleplerde bulunamazlar ve kurdukları koruyucu ilişkilerin bozulmamasını garanti altına almak için kendi ihtiyaçları göz ardı ederler. Yakın ilişkileri bittiği zaman, onun yerine koymak için telaşla başka bir ilişki ararlar. Bağımlı kişilik bozukluğu yaygınlığı %1.5 un biraz üzeridir. Kadınlarda erkeklerden daha yaygındır. Farklı yetiştirilme tarzları bu farkı doğurduğu düşünülmektedir.

Bağımlı kişilik bozukluğunun görüldüğü erkeklerde yüksek oranda akrabalarında depresyon görüldüğü görülmüş kadınlarda ise yaygın olarak panik bozukluğunun görüldüğü saptanmıştır. Bağımlı kişilik bozukluğu yaygın olarak sınır kişilik bozukluğu ve çekingen kişilik bozukluğu ile birlikte görülmektedir.

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Randevu ve bilgi almak için 7/ 24 ulaşabilirsiniz.

(0531) 894 1018
0 538 429 91 05

Kategoriler
Genel

Çekingen Kişilik Bozukluğu

Çekingen Kişilik Bozukluğu psikolojik bir rahatsızlık olup eleştirilmekten, onaylanmamaktan ve beğenilmemekten aşırı derecede korkan bireyleri ifade etmektedir. İlk bakışta herkeste olması mümkün basit bir sıkıntı gibi görünse de Çekingen Kişilik Bozukluğu taşıyan bireylerde bu oldukça üst boyutlardadır. Öyle ki bu hastalar eleştirilmek ya da reddedilmek korkusuyla günlük hayatlarının parçası olabilecek birçok etkinliğe katılmazlar. Söz gelimi sosyal ilişki kurmaktan uzak durur ya da bir işe girmekten vazgeçerler. İngilizcede ise “avoidand” kaçınma fiilinden gelen kaçıngan olarak bilinmektedir.

Çekingen kişilik bozukluğu tanısı

Eleştirilme, reddedilme ya da kabul görmeme ihtimaline karşı aşırı duyarlı olan ve karşı tarafın ondan hoşlanacağından kesin emin olmadan ilişkiye girmekten çekinen kişilere tanı konmaktadır. Karşı tarafın ondan hoşlandığını ifade ettiği durumlarda çekingen kişi onun samimiyetinden kuşku duyma eğilimindedir. Aptalca bir şey söylemekten ya da yüzünün kızarması veya başka bir kaygı belirtisi yüzünden mahcup duruma düşmekten aşırı korktukları için sosyal ortamlarda zorluk çekerler. Başkalarına karşı yetersiz aciz olduklarına inanırlar. Tipik bir şekilde riskleri, tehlikeleri ve her zamankinin dışında bir şeyler yaptıklarında zorlukları abartırlar. Çekingen kişilik bozukluğu yaygınlığı %1 civarındadır. Bağımlı kişilik bozukluğu ve sınır kişilik bozukluğu ile birlikte görülebilir. Tanı bakımından Genellenmiş kaygı bozukluğu ile sıkı bir benzerlik içindedir ve bu iki durum çoğunlukla birlikte görülebilir.

Çekingen Kişilik Bozukluğunun Belirtileri

Çekingen Kişilik Bozukluğu olarak bilinen bu hastalıkta kişiler her duruma aşırı hassasiyet gösterip fazla kırılgan bir yapıya sahip olurlar. Bundan dolayı eleştirilmekten korktuklarından mesleki anlamda siliktirler ve kolay kolay tutunamazlar.

Sosyal ortamda söz almaz, kendilerini ifade etmezler. Konuşmaya mecbur kaldıklarında da yüzleri kızarır, konuşurken takılır ya da kullanacakları kelimeleri kısa süreliğine unuturlar.

Yoğun bir ayıplanma korkusu taşıdıkları için samimi ilişki kurma konusunda yetersizdirler. Bu hastalar dikkatli şekilde gözlemlenirse samimyet kurdukları grupların olmadığı görülür.

Çekingen Kişilik Bozukluğu olan hastalar sadece iş hayatında ya da sosyal ilişkilerinde sorun yaşamazlar. Aynı sorun özel hayatlarında da vardır. Özellikle yeni oluşum sürecindeki ilişkileri sırf bu özellikleri yüzünden devam edemez.

Çekingen Kişilik Bozukluğunun Oluş Nedenleri

Bu hastalığın temelleri kısa vadede oluşmaktan öte daha eskilere dayanır. Özellikle büyüme ve bu dönemi takip eden ergenlik sürecinde kişinin eleştirilmesi temel nedenlerden biri olarak kabul edilmektedir.

Çekingen Kişilik Bozukluğunun oluşmasında anne-babaların payı büyüktür. Anne-babanın çocuğunu yetiştirme sürecinde onu devamlı baskılaması ve kontrol altında tutmaya çalışması bu hastalığa çanak tutmaktadır. Bu noktadan hareketle anne-babaların çocuklarına karşı aşırı koruyucu kollayıcı tutum sergilemeleri onlar adına oldukça tehlikelidir.

Çevresel etmenlerin dışında bu hastalığın kalıtsal yatkınlığı olduğu da düşünülmektedir. Tam olarak ispat edilememekle birlikte Çekingen Kişilik Bozukluğu hastası olan anne babanın çocuklarının bu hastalığı taşıma olasılığı diğer bireylere göre daha yüksektir.

Çekingen Kişilik Bozukluğunun Tedavisi

Çekingen Kişilik Bozukluğu tedavisi kısa vadede sonuca ulaşan bir tedavi şekli değildir. Bu nedenle hastanın kesin kararlı olması ve bu anlamda iradeli davranması şarttır. Bu hastalığın tedavisinde alanında uzman bir psikoterapist ile uzun soluklu terapiler uygulanır. Hastanın tedaviye yanıt vermesi için terapistin ona güven vermesi şarttır. Aksi halde hasta kendini kapar ve hiçbir şekilde yol kat etmek mümkün olmaz. Bu nedenle hasta ile terapist arasında tam uyum şarttır. Ancak bazı hastalarda sadece terapiler yeterli olmaz. Terapinin yetersizliğine yine psikoterapist karar verir. Bu noktada tedavi sürecini hızlandıracak ilaç tedavisi de devreye girer.

 

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Obsesif Kişilik Bozukluğu

Obsesif Kompulsif ( OKB ) Nedir ?

Halk arasında “takıntı hastalığı” olarak da bilinen Obsesif Kompülsif Kişilik Bozukluğu anksiyete türü bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlıkta hasta sık tekrarlanan davranışlar ve düşünceler döngüsü içine sıkışmıştır. Hasta strese kaynaklık eden korkular, düşünceler, görüntüler sebeiyle devamlı bir kaygı durumu içindedir.

Obsesif Kompülsif Bozukluk Belirtileri Nelerdir ?

Obsesyon ve Kompulsiyon ülkeden ülkeye, toplumdan topluma değişiklik göstermesine rağmen ülkemizde ve tüm dünya da aynı ortak tepkiler görebiliyoruz. Genellikle kişide görülen belirtiler üzerinin kirlenmesi, mikrop kapma düşüncesi sık sık el yüz yıkama, banyo yapma veya evden çıkarken herhangi bir şey unuttum hissine kapılması tekrar kontrol etmesi yani yaptığı her şey den kuşku duyması ve tekrar tekrar kontrol etmesi gibi durumlardır. Genel Belirtileri ;

  1. Bu hastalığın en belirgin özelliği kişinin bedenini kirlenmekten uzak tutmaya çabalamasıdır. Özellikle eller bu noktada ön plana çıkar. Hasta içgüdüsel olarak tekrar tekrar ellerini yıkar. El hijyeni için dezenfektan ürünler kullanmaya özen gösterir. Bu takıntının (obsesyon) temelinde kişinin çevreden hastalık kapacağı endişesi yatmaktadır. Bahsedilen bu durum oldukça ciddi boyutlardadır. Öyle ki kısa zaman sonra hastada cilt problemleri oluşmaya başlar.
  2. Obsesif Kompülsif kişilik bozukluğunda hastalarda dikkat çeken bir diğer özellik ev temizliği konusunda oldukça abartmış olmalarıdır. Neredeyse her gün ve bütün güne yayılan bir temizlik anlayışı hakimdir. Bu obsesyonun altında da tıpkı el yıkamada olduğu gibi hijyen ve mikrop korkusu vardır.
  3. Bu hastalarda sayılar ve sayılarla rutin işleri yapma öne çıkan bir obsesyondur. Hasta kendisi için iyi olduğuna inandığı bir sayıya takılı kalır ve birçok işini bu sayılara odaklı şekilde yapar. Tabağına üç kepçe çorba almak, dış kapıyı her seferinde üç kez kilitlemek, merdivenleri üçerli inmek gibi.
  4. Eşyalarının ya da kıyafetlerinin aşırı bir düzende olmasını istemek Obsesif Kompülsif bozukluğun belirtilerinden biri kabul edilmektedir. Hasta ev içindeki kurulu düzeninde hiçbir eşyanın yerinden oynamasına tahammül edemez. Dolabından aldığı her kıyafeti tekrar aynı yerine koyar. Söz gelimi askıda beşinci sıradan aldığı gömleğini geri asarken beşinci sıraya asmayı hiçbir zaman unutmaz! Bu gereksiz düzenin altında simetri sorunu yatmaktadır.
  5. Zihinde seksüel imgeler yaratma ve bu imgelerden kopamama Obsesif Kompülsif Kişilik Bozukluğu belirtisidir. Hasta aslında bu düşüncelerden rahatsızlık duyar ve bastırmaya çalışır. Ancak bu çaba boşa bir çabadır çünkü bunu bir türlü başaramaz.

Günümüz de birçok insan zaman zaman bazı konular da evham, endişe ve takıntılar yaşayabiliyor. Ancak bu duyguları yaşarken bunların yaşamlarını etkilensine gerek kalmadan bunları kendi kendine çözebiliyorlar.

Ancak Takıntılı düşüncelerin günlük yaşanıtımız etkileyecek ve günlük aktivitelerimizi etkileyecek düzeye gelmesi durumunda Obsesif Kompulsif ( OKB ) hastalığından şüphelenebilirsiniz.

(OKB) Obsesyon takıntılı düşünce ve dürtüler ile Kompulsiyon adı verilen yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerden oluşan bir tür ruhsal hastalıktır. Daha geniş tanımına bakacak olursak.

Obsesyon:

Bu sorunu yaşayan insanların zihinlerine girmesine engel olamadığı ve zihninden de bir türlü uzaklaştıramadığı fikir, düşünce ve dürtülerdir. Bu durum kişinin isteği dışında gelir ve kişi tarafından mantık dışı olarak değerlendirilir. Böylece yaşanan bu yoğun sıkıntı ve huzursuzlık kişi de ankisyete hastalığına kadar ilerlemesine neden olur.

Kompulsiyon:

Obsesyonların neden olduğu sorunları aşmak ve azaltmak veya ortadan kaldırmak için yapılan davranış ve zihinsel eylemlerdir.
Obsesif Kompulsif geçmiş dönemlerde çok nadir görülen bir hasatlık olarak bilinirdi. Ancak son yıllarda yapılan araştırmalar da her 100 kişi den 2-3’ nün obesesif komlüsif hastalığını yaşadığı sapatanmıştır. Genellikle ergenlik dönmleri dahil 20-30 yaşların da görülen bu hastalık aslında her yaş gurubun da görülebilir.

Her Takıntı Ve düşünce (OKB) Olabilir mi?

Aslın da her takıntı hastalık değil tabiki, örneğin kapıları pencereleri kontrol etmenin zararı olabilir mi hayır, her şeyi tertipli ve düzenli tutmak bazı şeylere özen göstermek vs bunlar hastalık değil hatta kişisel yaşamın da, iş yaşamın da başarılı olan çok insan var. Ne zaman hastalık halini alır. Kişinin zamanını almaya başlıyorsa, işini aksatmaya başlıyorsa, günlük işleri ve pragramlarını engelliyorsa tıbbi açıdan Obsesif Kompulsif hastalığı başlamış demektir.

Obsesif Kompülsif Kişilik Nasıldır ?

Obsesif kompülsif kişilik mükemmeliyetçidir. Zihni ayrıntılar, kurallar, programlar ve bunun gibi şeylerle sürekli meşguldür. Bu kişiler genellikle ayrıntılara çok fazla dikkat ayırırlar ve bu yüzden asla projelerini bitiremezler. Bunlar haz yönelimliden çok iş yönelimli kişilerdir ve karar vermede (hata yapmasınlar diye ) ve zaman yönetiminde (yanlış şeye zaman ayırmasınlar diye) aşırı güçlük çekerler.

Kişiler arası ilişkileri sıklıkla faklıdır, çünkü bu kişiler inatçı, ısrarcı ve karşı taraftan her şeyin kendi istedikleri gibi yapılmasını talep ederler. Genellikle ciddi, katı, resmidirler ve esneklik göstermezler, özellikle de ahlaki konularda. Ömrünü doldurmuş ve işe yaramaz nesneleri atamazlar, hatta bunların hiçbirinin duygusal değeri olmasa bile. Bu kişiler cimri ve üç kuruşun hesabını yapan biri gibi davranırlar. Çalışmaya ve üretmeye yönelik bu işlevsel olmayan dikkat, erkekler arasında kadınlardan daha sık görülür.

Obsesif Kompulsif kişilik bozukluğu, Obsesif Kompulsif bozukluktan çok farklıdır; OKB vakalarının sadece küçük bir bölümünde Obsesif Kompülsif kişilik bozukluğu bulunmuştur. Obsesif kişilik bozukluğu en çok çekingen kişilik bozukluğu ile beraber görülür ve yaygınlığı genellikle %1 civarındadır. Obsesif Kompulsif tedavisi için etkili olan tedavi şekli daha çok bilişsel davranışçı terapidir.

Obsesif Kompülsif Kişilik Bozukluğu Tedavisi Nasıl Yapılır ?

Obsesif Kompülsif bozukluk tedavisinde ilk adım hastanın bulunduğu çizginin net şekilde belirlenmesidir. Kimi ileri boyutlardaki hastalarda tedavi tam anlamıyla tamamlanmaz ve hasta ömür boyu tedavi altında tutularak kontrollü şekilde yaşar. Kimi hastalarda ise sonuç oldukça başarılıdır.

Hastalığın tedavisinde öne çıkan iki yol ilaç kullanımı ve psikoterapidir. Sadece ilaç kullanımı ya da sadece psikoterapi tek başına tam etki göstermezken paralel ilerleme ile tam sonuç alınabilmektedir. Bu nedenle boyutu her ne olursa olsun her hastada ilaç ve terapi şeklinde ilerlemek en doğrusudur.

Psikiyatrik ilaçlar obsesyonları basılamada yeterli olabilmektedir. Bu nedenle tedavinin ilk aşamasında antidepresan olarak bilinen ilaçlar kullanılır. Ancak ilaçlar kullanıldığı ilk anda etkisini göstermez. Bu durum ilaç tedavisinin işe yaramadığı gibi yanlış bir olguya neden olmamalıdır. Tedavinin başlamasından birkaç hafta sonra ilaçlar etki etmeye başlar.

Kategoriler
Genel

Anksiyete Bozukluğu

Anksiyete bozukluğu psikiyatri alanın da görülen bir grup hastalıktır. Bu bozuklukların genel özellikleri bir birine benzese de hastalıkların durumu, şiddetine göre değişmektedir.

Anksiyete bozukluğu her yaş gurubunda görülebilen bir psikolojik hastalıktır.

Anksiyete bozukluğu Türkçemizdeki karşılığı kişide her an kötü bir şey olacağı hissine kapılması. Örneğin çok yakınındakilerin başına kötü bir şey geleceği korkusu ya da kendinin kötü bir olay yaşayacağı hissi yaşaması gibi. Kişi günlük olaylar karşısında çok sık olarak beklenenin üzerin de kaygı düzeyi yaşar. Zihni çoğunlukla felaket senaryolarıyla doludur. Olaylar karşısında hafif derecesinden, ileri derecelere kadar kaygı sorunu yaşar. Örneğin: çocuk dışarıdan eve geç gelmiş olsa o çocuğun eve gelinceye kadar birçok korku ve edişe yaşaması ( başına kötü bir şey mi geldi, araba mı çarptı yolunu mu kaybetti vb.) durumları sıklıkla yaşamasıdır. Halk arasında bu duruma kaygı bozukluğu denmektedir.
Aslında kaygı herkesin günlük yaşamında karşılaştığı ve yaşadığı bir ruh halidir, ileri boyutlara ulaşmadıkça bir teşvik aracı olarak insanlara yardımcıdır.

Anksiyete Nedenleri

Günümüz de kesin olarak bu hastalığın nedenleri çözülebilmiş değil ancak araştırmalar da devam etmektedir. Kalıtsal faktörlerin birçok hastalıkta olduğu gibi yaygın anksiyete bozukluğu hastalığında da olduğu kabul edilmektedir Buna neden olarak tek yumurta ikizlerinde anksiyete bozukluğu hastalığının çok yüksek olarak çıkması gösterilmektedir. Yine yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucun da biyolojik ve çevresel nedenlerin de bu hastalığa sebebiyet verdiği görülmüştür.

Anksiyete Belirtileri

Yaygın anksiyete bozukluğu olan hastalarda iki grup belirti görülmektedir.

  • Ruhsal Belirtiler

Aşırı endişe, kaygı, tasa aşırı sinirlilik, konsantrasyonda azalma ve huzursuzluk, kötü bir haber alacağı beklentisi, sabırsızlık, çabuk irkilme, kolay yorulma, ölüm korkusu ve çıldırma hissini sayabiliriz

  • Bedensel Belirtiler

Terleme, kalp çarpıntısı, eller de titreme, ağız da kuruluk, nefes alamda güçlük çekme, boğulma veya tıkanma hissi baş ağrısı, baş dönmesi yine göğüste ağrı veya rahatsızlım hissi, kaslarda gerginlik ve kas ağrıları görülmesidir.

Anksiyete Tanı ve Tedavi

Bedensel şikayetlerle gelen hastaların tedavisin de biraz gecikme yaşanabilmektedir. Nedeni gelen hastaların önce bir dahiliye uzmanına yönlendirilmesi ve yapılan tahlillerdir. Tahliller sonucun da herhangi bir hastalığa rastlanmadığı da psikiyatri uzmanlarına yönlendirmeleriyle teşhis konulmuş olur. Hastalığın durumuna göre ağır bir hastalık dönemi geçiriyorsa ilaçlı tedavi ve psikoterapi ile hasta iyileştirilmeye çalışılır. Değilse sadece psikoterapi yardımıyla normal yaşamlarına dönmelerine yardımcı olunur.

Kategoriler
Genel

Panik Atak

Panik Atak ( panik bozukluğu )

Panik Atak ani ve açıklanamayan belirtilere sahiptir. Bu belirtiler nefes almada güçlük, kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, boğulma hissi, mide bulantısı, terleme, baş dönmesi, titreme, aşırı kaygı, korku ve korkunç bir şey olacakmış hissidir. Kontrolünü kaybetme, delirme, ölüm korkusu hastayı çaresizleştirir.

Panik atak, birkaç dakika içinde tepeye ulaşan ve aşağıdaki semptomlardan en az dörtünü içeren şiddetli korku veya rahatsızlıktan aniden başlar:

Panik Atak Belirtileri

Panik Atakta Göze Çarpan Belirtiler Nelerdir ?

  • Korku ve panik halinin yoğun şekilde yaşanması göze çarpan ilk belirtidir. Hasta devamlı olarak öleceğini düşünür ve bu duyguyu dillendirir.
  • Nöbetin ilk evresinde hasta terlemeye başlar. Kimi hastlaarda terleme ateş basmasıyla beraber gelirken kimi hastalarda üşüme sonrası görülür.
  • Nöbetin başlamasıyla beraber hasta nefes almada güçlük çeker hatta tıkanmalar yaşanabilir.
  • Bu hastalıkta nefes problemi ön plandadır. Bu nedenle göğüste sıkışma ve bu bölgede ağrı hissedilmesi de kaçınılmazdır. Hasta nefes problemleri yaşadığı için panik halinde sık ve derin nefesler almaya çalışır, bu sayede rahatlamayı hedefler.
  • Yoğun bir baş dönmesi söz konusudur. Bu baş dönmesi bayılmayla sonuçlanabilir.
  • Panik atak psikolojik bir rahatsızlık olmasına rağmen bedensel belirtileri yadsınamayacak kadar fazladır. Vücudun uyuşması ve karıncalanma buna verilecek örneklerdendir.
  • Bedensel sıkıntılardan biri de mide bulantısı ve karın ağrısıdır. Bazı hastalarda bu belirtiler hemen hiç görülmezken bazılarında oldukça üst boyutlarda gözlemlenir.
  • Çarpıntılar, kalbe vurma veya hızlanan kalp atış hızı
  • Terlemek
  • Titremek
  • Nefes darlığı veya boğulma hissi
  • Boğulma hissi
  • Göğüs ağrısı veya rahatsızlık
  • Mide bulantısı veya karın sıkıntısı
  • Baş dönmesi, kararsız, hafif başlı veya baygın hissetmek
  • Şikayet veya ısı duyumları
  • Parestezi ( yuşma veya karıncalanma hissi )
  • Derealizasyon ( gerçeksizlik duyguları ) veya kişilikten uzaklaştırma ( kendinden kopuk ) Bu podcast’i dinleyin.
  • Kontrolü kaybetme ya da “delirmek” korkusu
  • Ölüm korkusu

Panik Atak Nöbetleri

Panik Atağın nöbetleri bazen haftada bir bazen de daha sık görülür. Bazen dakikalarca saatlerce sürebilir. Belirgin bir durumda ortaya çıkabilir. ( ör. araba kullanmak) uyku halinde veya sakin bir durumdayken de aniden çıkabilir. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla daha yaygındır. Genelde erken yetişkinlikte ortaya çıkar ve stresli bir yaşam olayından sora görülür. Panik bozukluğu agorafobi ile birlikte görülür. Agorafobi halka açık yerlerde kişinin yetersiz kaldığına inandığı kaçmanın mümkün olmadığı durumlar üzerine odaklanan bir takım korkulardır. ( alış-veriş, kalabalık, yolculuk korkusu bunlara örnektir.) Agorafobisi olan birçok hasta evden çıkamaz çıksa bile büyük bir kaygı duyar. Panik atağın tehlikeli ya da utandırıcı olduğu durumlardan kişi kaçınır. ( rezil olma korkusu ) panik atakla birlikte oluşan agorafobinin tedavisinde kullanılan yaygın davranışsal teknik aşamalı maruz bırakmadır. Kişi kaygı uyandıran durumla aşamalı şekilde önceden hazırlanmış program dahilinde maruz bırakılır. Yersiz kaygı uyandıran duruma duyarsızlaşana kadar devam ettirilir.

Panik Atağın Tedavisi

Panik atağın tedavisinde kişinin atağın geleceğini belirleyen ip uçlarının fark ettirilmesi sağlanır. Terapistin verdiği yönerge ve öğretilen tekniklerin uygun yer ve zaman da yapılması ile kişi panik atakla ilgili kontrol duygusuna erişir. Böylece tahmin edilemezlik azaltılarak yok edilir.

Panik bozukluğunun semptomlarının çoğu kalp hastalığı, tiroid sorunları, nefes darlığı ve diğer hastalıklardan kaynaklandığı için insanlar sıklıkla panik yapar ve hayatı tehdit eden bir sorunun olduğuna ikna olarak tedavisi için bir Psikoloğa giderler.

İnsanlarımızın psikolojik rahatsızlıklar hakkındaki bilinç düzeyinin yükseltilmesi, bazı yaygın psikolojik rahatsızlıkların tanınması ve neler yapılması gerektiği ile ilgili bazı yazılar yazmayı amaçlıyorum. Bu anlamda bizi takip etmeye devam ediniz.

Kategoriler
Genel

Orta Yaş Bunalımı Etkileri

Neler oluyor bize?

Orta yaşlarla birlikte kadınlarda da, erkeklerde de \”fiziksel ve ruhsal değişimlerin olması\” doğal, beklenen bir durum. Bu dönemde azalan yalnızca hormonlar değil. Hücreler yaşlanmaya, damarlar sertleşmeye, kemikler zayıflamaya, kaslar incelmeye, yağlar çoğalmaya başlıyor. Eklemler \”ben artık yoruldum\”, beyin \”biraz dinlenmem lazım\”, cilt \”bana biraz özen göster, kuruyor, kırışıyorum\”, kalp \”teklemeye başladım, bana destek ol\” demeye başlıyor. Bunlara azıcık stres, birazcık depresyon da eklenince hayatın tadı da tuzu da farklılaşıyor. Vücut zayıflamaya, direnç kırılmaya, güç azalmaya başlayınca hipertansiyondan şekere, kolesterolden romatizmaya ne kadar alacaklı varsa kapınıza dizilmeye başlıyor. Diş, göz, kulak, meme, prostat problemleri ve daha pek çok sorun ortaya çıkıyor. Kısacası artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Orta yaş döneminde her şeyin mutlaka kötüye gitmesi de gerekmiyor. Bu dönem aynı zamanda beden ve ruhun olgunlaştığı, birbiriyle daha iyi anlaştığı bir zaman dilimi. O nedenle orta yaşı \”bir kriz hali\” olmaktan çıkarıp \”fırsat zamanı\”na çevirmek de mümkün. Eğer becerebilirseniz, bu yaşlar \”yaratıcılığın, hayatı yeniden tanımlamanın, iç yolculuklara çıkıp kendini daha iyi tanımanın, olan bitenin farkına daha çok varmanın, yeni ve farklı yollar bulup onları kendi yolu yapmanın, kısacası kendi olmanın, kendini iyi tanımanın fırsatı\” haline gelebiliyor. Daha gerçek, daha mükemmel, daha huzurlu, daha sıcak yeni bir hayatı sımsıkı kucaklamanın zamanı olabiliyor. Kısacası eğer iyi bir orta yaş süreci yaşamayı becerebilirseniz sizi \”güzel günler\” bekliyor. Yaşlanma süreciniz daha sağlıklı ve huzurlu bir yolculuğa dönüşüyor. Bütün mesele orta yaş değişimlerini doğru anlamak. Bazılarını önlemeye, bazılarını geciktirmeye çalışırken, bazılarını hoş görüp gülüp geçebilmek becerisini kazanmakla ilgili.

Çoğaldıkça azalmak göründükçe kaybolmak

GEÇENLERDE Haşmet Babaoğlu yazdı: \”Bir dostum var: \’Hayat kaçıyor yakalamalıyım\’ telaşına kapıldı, hayatını hırs dolu bir koşuşturmaya çevirdi. Böyle mutlu olacağını düşündü. Çok şeyi yakaladı, çok şeyi başardı. Ama her seferinde \’istediğim bu değildi\’ duygusuna kapıldı. Hálá koşturuyor. Doping olarak da \’antidepresan\’ kullanıyor. Hayat onun için bir yapılacaklar listesinden ibaret olup çıktı!\” Haşmet Bey\’in bu dostu da muhtemelen \”orta yaşlı bir metropol erkeği\” olmalı. Bir türlü \”kendisi\” olamayan ve kurutuluşu \”güç, statü, mal sahibi olmak, iktidarı elden kaçırmamak\” gibi sonsuzluklarda arayan, aşırı hızlanan bedeninden kopan ruhunu antidepresanlar ile bedenine yeniden yapıştırmaya çalışan, \”çoğaldıkça azalan\” ve \”göründükçe kaybolan\” bir \”orta yaş metropol erkeği\”.

Yalnız erkekler daha sorunlu

ERKEKLER kadınlardan daha yalnızlar. \”Yalnızlaşma\” yaşlandıkça daha da belirginleşiyor. Yalnızlaşma yalnız ruhsal alanda da yaşanmıyor. Erkeklerdeki \”yalnızlaşma\” sorununun birçok nedeni var. Erkeklerin \”manevi bağları\” kadınlar kadar güçlü değil. Ayrıca \”sosyal ağları\” kadınlara oranla çok zayıf (Ne yazılı medyada dergiler, gazeteler ve internet sitelerinde erkek sayfaları, erkek köşeleri var, ne de görsel medyada \”Seda Sayan\’la Sabahların Sultanı\” gibi erkek saatleri). Bu yalnızlık hali orta yaşlı erkekleri yoran, geren, endişelendiren, üzen önemli bir sorun. Belki erkeklerde depresyon kadınlara oranla çok daha az görülüyor ama intihar eğilimleri kadınlardan daha fazla. Erkeklerin \”arkadaş ilişkileri\” de kadınlara oranla daha zayıf. Erkeklerin kendi aileleriyle \”duygusal bağları\” kadınlar kadar güçlü değil. Bana kızacaklar ama erkek milleti \”kendine bakma\”, yani kişisel bakımını sürdürme, sağlığına özen gösterme, beslenmesine, konforuna yetme bakımından da beceriksiz.

Kategoriler
Genel

Kaygı Bozuklukları

KAYGI BOZUKLUKLARI

Genel tanımlama:

Kaygı bozukluğu; Canlılar için tehlike içeren tanımlanabilir ya da tanımlanamaz bir durum karşısında yaşanan; endişe duygusu ve birlikte eşlik eden bedensel uyarılma belirtilerine verilen isimdir. Kişi çarpıntı, titreme, terleme, kas gerilimi gibi belirtiler yaşar, anksiyete sonucunda kaçınma, saldırma vb. duygu ve birlikte felaket düşüncelerine yol açar. Kaygı bozukluğunun en önemli özelliği, kişinin kendini büyük bir sıkıntıda hissetmesi ve yaşantısından hoşnut olmamasıdır.

Kaygı Bozukluğunun bir “ruhsal bozukluk” belirtisi olması şart değildir. Normal insanda da büyümeye, değişmeye, yeni ve denenmemiş şeyleri denemeye ve bireyin kendi kimliğinin ve hayatın anlamını bulmasına eşlik edebilir. Gün boyunca, normal bir insanda da çeşitli olaylar veya düşünceler karşısında kaygı bozukluğu yani anksiyete gözlenebilir (örneğin; sınava girmeden önce, karşı cinsten hoşlandığı biriyle konuşurken vs). Anksiyete kişiyi içsel ve dışsal tehditlere karşı uyarırı; bu açıdan bakıldığında hayat kurtarıcı bir niteliği vardır. Tehditten korunmak ya da sonuçlarını azaltmak için kişiyi gereken adımları atması için hazırlar.

Anksiyetenin bir ruhsal hastalık belirtisi olması için verilen uyarıya şiddet ya da süre olarak uygunsuz bir yanıt olması, sık tekrarlaması ve kişinin mesleki veya sosyal açıdan işlevselliğini bozuyor olması gerekmektedir.

Kategoriler
Genel

Duygusal Boşluk Nedenleri

Duygusal Boşluk neden olur ?

Boşluk duygusunun en önemli sebeplerinden biri yüksek bir duyguya maruz kalmaktır. Yaşanılan olumlu veya olumsuz bir durum kişide duygusal bir boşluk hissi yaşatabilir. Bu bir sevgiliden ayrılmak olabilir, yaşanılan iş değişikliği, başka bir eve taşınmak , yaşadığınız şehri değiştirmek , bir yakınını kaybetmek olabilir. Artı olarak bu boşluk duygusu kadınlarda doğum sonrası dönemde çekingen davranış gösteren annelerde oldukça yaygın olarak karşılaşılan bir durumdur.

İnsan beyni bu duyguları yoğun şekilde yaşadığı zaman kendini boşluğa bırakır. Beyin yaşanılan bu yüksek duyguyu hazmetmekte zorluk yaşadığından hiçbir duygu yaşamamayı tercih eder. Bu davranış bilinçli olarak yapılan bir hareket değildir tamamen bilinçdışı gerçekleşir.

Boşluk Duygusu belirtileri

Boşluk duygusunda kişi günler sadece geçip gidiyormuş hissiyle hareket eder. Yapılan iş , yenilen yemek, gidilen tatil kişiye keyif vermez. Beyin sanki duygularını silmiş gibi hareket eder, hayatı film gibi düşünecek olursak kişi koltukta oturmuş ve hayatını kıpırdaman seyrediyormuş gibi hayatını yaşamaya çalışıyor diyebiliriz. Bu kişiler kendini bu dünyaya ait hissetmiyormuş hissine kapılır içinde yıllardır biriken bu boşluk duygusunu kelimelere dökemediğini ifade ederler.

Boşluk Duygusu Tedavisi

Boşluk duygusu yaşayan kişiler bedenlerini kullanacakları aktivitelere yönelmelidirler. Bunun için meditasyon iyi bir seçenek olabilir, ek olarak yoga yapabilirsiniz, spor yapabilirsiniz yani vucudunuzu daha iyi hissedeceğiniz aktivitelere yönelebilirsiniz. Bütün bunları yaptığınız halde bu duygu boşluğundan kurtulmakta zorlanıyorsanız bir uzman desteği almalısınız.

Kategoriler
Genel

İlişkilerde Aldatma

İlişkilerin çoğu karşılıklı duygular ile başlar. Heyecan, tutku, arzu, aşk, sadakat, sevgi, özlem… Ancak şu bir gerçektir ki bu duygular sonsuza dek aynı kalmaz. Zaman içerisinde azalabilir ve başka bir duyguya dönüşebilir. Duygular ne kadar yoğun olursa olsun her zaman aynı şiddette hissedilmesi mümkün değildir. İlişkilerin sürdürülebilmesinde en önemli şey , duygunun aynı kalması değil duyguların değişebileceğini kabul etmek ve duyguların dönüşümüne olumlu katkı yapabilmektir.

Aldatma tek bir nedenle açıklanması zor olan derin bir konudur. Sevgi bitti aldattım, seks yoktu aldattım, heyecan isteğime yenik düştüm, zaaflarımı kontrol edemedim aldattım hepsi aldatma için kişiye göre iyi bir neden olabilir. Bazı kişiler için aldatma bir ilişkiyi bitirmek için kuvvetli bir sebepken, bazı kişiler için ilişkiye ikinci bir şans verilebilir. Maalesef bu konuda tek bir doğru yoktur.

İlişki içinde olan sadakatsizlikte bir suçlu bir de kurban vardır. Çünkü burada olan şey güven ihlalidir.

Aldatılan eş her zaman kendinde bir eksiklik arar. Aldatılan eş sürekli kendini suçlama eğilimindedir ve daha az güzel, daha az seksi ya da daha az anlayışlı olduğunu düşünerek kendini suçlar. Halbuki sadakatsizlik, aldatan eş ve onun kendini arama süreci ile alakalı bir durumdur.

“Sadakatsizlik”  aldatma ya da aldatılmaya giden sürecin bir parçası da ilişki ve evlilik içinde hem ilişkiye hem partnere verilen roller ve anlamdır. Eşlerin birbirinden mükemmellik beklemesi ve partnerinin bütün ihtiyaçları karşılamasını beklemek, en iyi eş, en iyi ebeveyn, en iyi arkadaş olmasını beklemek , iki taraf içinde gerçekçi olmayan beklentilere ve sorumluluğa sebep olur. Bu beklentilerin gerçeğe dönüşmesi çok zordur. Beklentiler kusursuzluk içerdikçe ilişki içinde bir şeyler hep eksik kalmaktadır. Bu durum da beraberinde sadakatsizliği getirebilmekte, aldatma kaçış planın bir parçasını oluşturmaktadır.

Aldatma ve Çift terapisi

Çift terapisine “aldatma” kriziyle başvuran eşlerin sayısı azımsanamayacak kadar fazladır. Sadakatsizlikten sonra da ilişkiye devam etmek mümkündür ama nasıl?

Sadakat tanım olarak karşısındakine güçlü ve içten bağlılık anlamına gelir bununla beraber ilişki içerisinde çiftler arasında ne olursa olsun çözmeye gönüllü olmakta sadakat kavramının bir parçasıdır. Eğer çiftler aralarında çıkan krizleri çift ve bireysel olarak çözmeye gönüllü iseler bu süreçten daha da güçlenerek çıktıklarını görmek mümkündür.

Aldatılma öğrenildikten sonra ilişkide sarsıntıya uğrayan ilk duygu güvendir. Güven ilişkinin temelini oluşturan en önemli belki de en üst katmanıdır. Bu nedenle ikinci ilişki devam ediyorsa terapiye asla başlanmaz. Diğer ilişkinin sonlanmış olması çok önemlidir.

Güven bağlantısının yeniden oluşması zaman alır. Bazen yeniden bir güven tanımı yapılır, kişiler ilişki içinde birbirlerine ilişki içinde olmasını arzuladıkları yeni kuralları aktarır ve bunlara iki tarafta uyum sağlamaya çalışır. Nasıl bir bebek yeni yürümeye başladığında defalarca yere düşer ve sonrasında yürümeye başlarsa ilişki içinde bu davranışların oluşması aynı şekilde zaman alır. Bazen eksik olur, bazen hiç olmaz, bazen fazla olur ama ilişki devam ettikçe o da rutinini bulur.

Mağdur olan taraf için şüphe bir kere zihne girmiştir. Bundan sonra olan her durumda şüphe sıklıkla ilişkiyi kemiren bir kurda dönüşme ihtimalini taşır. Çoğunlukla aldatma sonrası ilişkinin devam etmesini engelleyen şey budur. Karşı tarafa hatasını telafi etme şansının verilmemesi.

Aldatan taraf ise sürekli kendini aklama, güveni yeniden kazanma ve mağdur tarafın olumsuz duygularıyla mücadele etmek zorunda kalır. Bir taraftan ilişkiyi kaybetme stresi üzerinde bir baskı oluşturabilir. Biren fazla cephede var olmak oldukça zor ve yorucudur.

Sıfırdan bir yapı oluşturmak kolaydır. Var olan yapının üzerine yenisini eklemek çok daha fazla zaman ve emek gerektirir. Daha fazla sabır, daha fazla sevgi, daha fazla özveri sürecin en önemli kısmını oluşturur.

Bireysel destek mi çift terapisi mi?

Evlilik içinde yaşanan bu kriz bireyler üzerinde ayrı ayrı yıpranmaya yol açabilir. Travma etkisi bireysel olarak kişilerin üzerinde olumsuz duyguların şiddetlenmesine bunun sonucu olarak ruhsal bozuklukların gelişmesine zemin hazırlayabilir.

Aldatma sorunuyla başvuran çiftlerin aklında genellikle bu soru olur. Bireysel destek mi  çift terapisi mi? Sadakatsizlik ilişki içinde yaşanan bir ilişki problemidir. İlişkinin devamına karar verilmiş ise çift olarak destek almak ilişkinin tekrar canlandırılması ve onarılması için en sağlıklı olanıdır. Fakat bazı durumlarda bireysel destek almak da önemli olabilmektedir. Çünkü duygusal travmanın etkileri kişiden kişiye değişkenlik gösterir.