Kategoriler
Genel

Orta Yaş Bunalımı Etkileri

Neler oluyor bize?

Orta yaşlarla birlikte kadınlarda da, erkeklerde de \”fiziksel ve ruhsal değişimlerin olması\” doğal, beklenen bir durum. Bu dönemde azalan yalnızca hormonlar değil. Hücreler yaşlanmaya, damarlar sertleşmeye, kemikler zayıflamaya, kaslar incelmeye, yağlar çoğalmaya başlıyor. Eklemler \”ben artık yoruldum\”, beyin \”biraz dinlenmem lazım\”, cilt \”bana biraz özen göster, kuruyor, kırışıyorum\”, kalp \”teklemeye başladım, bana destek ol\” demeye başlıyor. Bunlara azıcık stres, birazcık depresyon da eklenince hayatın tadı da tuzu da farklılaşıyor. Vücut zayıflamaya, direnç kırılmaya, güç azalmaya başlayınca hipertansiyondan şekere, kolesterolden romatizmaya ne kadar alacaklı varsa kapınıza dizilmeye başlıyor. Diş, göz, kulak, meme, prostat problemleri ve daha pek çok sorun ortaya çıkıyor. Kısacası artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Orta yaş döneminde her şeyin mutlaka kötüye gitmesi de gerekmiyor. Bu dönem aynı zamanda beden ve ruhun olgunlaştığı, birbiriyle daha iyi anlaştığı bir zaman dilimi. O nedenle orta yaşı \”bir kriz hali\” olmaktan çıkarıp \”fırsat zamanı\”na çevirmek de mümkün. Eğer becerebilirseniz, bu yaşlar \”yaratıcılığın, hayatı yeniden tanımlamanın, iç yolculuklara çıkıp kendini daha iyi tanımanın, olan bitenin farkına daha çok varmanın, yeni ve farklı yollar bulup onları kendi yolu yapmanın, kısacası kendi olmanın, kendini iyi tanımanın fırsatı\” haline gelebiliyor. Daha gerçek, daha mükemmel, daha huzurlu, daha sıcak yeni bir hayatı sımsıkı kucaklamanın zamanı olabiliyor. Kısacası eğer iyi bir orta yaş süreci yaşamayı becerebilirseniz sizi \”güzel günler\” bekliyor. Yaşlanma süreciniz daha sağlıklı ve huzurlu bir yolculuğa dönüşüyor. Bütün mesele orta yaş değişimlerini doğru anlamak. Bazılarını önlemeye, bazılarını geciktirmeye çalışırken, bazılarını hoş görüp gülüp geçebilmek becerisini kazanmakla ilgili.

Çoğaldıkça azalmak göründükçe kaybolmak

GEÇENLERDE Haşmet Babaoğlu yazdı: \”Bir dostum var: \’Hayat kaçıyor yakalamalıyım\’ telaşına kapıldı, hayatını hırs dolu bir koşuşturmaya çevirdi. Böyle mutlu olacağını düşündü. Çok şeyi yakaladı, çok şeyi başardı. Ama her seferinde \’istediğim bu değildi\’ duygusuna kapıldı. Hálá koşturuyor. Doping olarak da \’antidepresan\’ kullanıyor. Hayat onun için bir yapılacaklar listesinden ibaret olup çıktı!\” Haşmet Bey\’in bu dostu da muhtemelen \”orta yaşlı bir metropol erkeği\” olmalı. Bir türlü \”kendisi\” olamayan ve kurutuluşu \”güç, statü, mal sahibi olmak, iktidarı elden kaçırmamak\” gibi sonsuzluklarda arayan, aşırı hızlanan bedeninden kopan ruhunu antidepresanlar ile bedenine yeniden yapıştırmaya çalışan, \”çoğaldıkça azalan\” ve \”göründükçe kaybolan\” bir \”orta yaş metropol erkeği\”.

Yalnız erkekler daha sorunlu

ERKEKLER kadınlardan daha yalnızlar. \”Yalnızlaşma\” yaşlandıkça daha da belirginleşiyor. Yalnızlaşma yalnız ruhsal alanda da yaşanmıyor. Erkeklerdeki \”yalnızlaşma\” sorununun birçok nedeni var. Erkeklerin \”manevi bağları\” kadınlar kadar güçlü değil. Ayrıca \”sosyal ağları\” kadınlara oranla çok zayıf (Ne yazılı medyada dergiler, gazeteler ve internet sitelerinde erkek sayfaları, erkek köşeleri var, ne de görsel medyada \”Seda Sayan\’la Sabahların Sultanı\” gibi erkek saatleri). Bu yalnızlık hali orta yaşlı erkekleri yoran, geren, endişelendiren, üzen önemli bir sorun. Belki erkeklerde depresyon kadınlara oranla çok daha az görülüyor ama intihar eğilimleri kadınlardan daha fazla. Erkeklerin \”arkadaş ilişkileri\” de kadınlara oranla daha zayıf. Erkeklerin kendi aileleriyle \”duygusal bağları\” kadınlar kadar güçlü değil. Bana kızacaklar ama erkek milleti \”kendine bakma\”, yani kişisel bakımını sürdürme, sağlığına özen gösterme, beslenmesine, konforuna yetme bakımından da beceriksiz.

Kategoriler
Genel

Kaygı Bozuklukları

KAYGI BOZUKLUKLARI

Genel tanımlama:

Kaygı bozukluğu; Canlılar için tehlike içeren tanımlanabilir ya da tanımlanamaz bir durum karşısında yaşanan; endişe duygusu ve birlikte eşlik eden bedensel uyarılma belirtilerine verilen isimdir. Kişi çarpıntı, titreme, terleme, kas gerilimi gibi belirtiler yaşar, anksiyete sonucunda kaçınma, saldırma vb. duygu ve birlikte felaket düşüncelerine yol açar. Kaygı bozukluğunun en önemli özelliği, kişinin kendini büyük bir sıkıntıda hissetmesi ve yaşantısından hoşnut olmamasıdır.

Kaygı Bozukluğunun bir “ruhsal bozukluk” belirtisi olması şart değildir. Normal insanda da büyümeye, değişmeye, yeni ve denenmemiş şeyleri denemeye ve bireyin kendi kimliğinin ve hayatın anlamını bulmasına eşlik edebilir. Gün boyunca, normal bir insanda da çeşitli olaylar veya düşünceler karşısında kaygı bozukluğu yani anksiyete gözlenebilir (örneğin; sınava girmeden önce, karşı cinsten hoşlandığı biriyle konuşurken vs). Anksiyete kişiyi içsel ve dışsal tehditlere karşı uyarırı; bu açıdan bakıldığında hayat kurtarıcı bir niteliği vardır. Tehditten korunmak ya da sonuçlarını azaltmak için kişiyi gereken adımları atması için hazırlar.

Anksiyetenin bir ruhsal hastalık belirtisi olması için verilen uyarıya şiddet ya da süre olarak uygunsuz bir yanıt olması, sık tekrarlaması ve kişinin mesleki veya sosyal açıdan işlevselliğini bozuyor olması gerekmektedir.

Kategoriler
Genel

Duygusal Boşluk Nedenleri

Duygusal Boşluk neden olur ?

Boşluk duygusunun en önemli sebeplerinden biri yüksek bir duyguya maruz kalmaktır. Yaşanılan olumlu veya olumsuz bir durum kişide duygusal bir boşluk hissi yaşatabilir. Bu bir sevgiliden ayrılmak olabilir, yaşanılan iş değişikliği, başka bir eve taşınmak , yaşadığınız şehri değiştirmek , bir yakınını kaybetmek olabilir. Artı olarak bu boşluk duygusu kadınlarda doğum sonrası dönemde çekingen davranış gösteren annelerde oldukça yaygın olarak karşılaşılan bir durumdur.

İnsan beyni bu duyguları yoğun şekilde yaşadığı zaman kendini boşluğa bırakır. Beyin yaşanılan bu yüksek duyguyu hazmetmekte zorluk yaşadığından hiçbir duygu yaşamamayı tercih eder. Bu davranış bilinçli olarak yapılan bir hareket değildir tamamen bilinçdışı gerçekleşir.

Boşluk Duygusu belirtileri

Boşluk duygusunda kişi günler sadece geçip gidiyormuş hissiyle hareket eder. Yapılan iş , yenilen yemek, gidilen tatil kişiye keyif vermez. Beyin sanki duygularını silmiş gibi hareket eder, hayatı film gibi düşünecek olursak kişi koltukta oturmuş ve hayatını kıpırdaman seyrediyormuş gibi hayatını yaşamaya çalışıyor diyebiliriz. Bu kişiler kendini bu dünyaya ait hissetmiyormuş hissine kapılır içinde yıllardır biriken bu boşluk duygusunu kelimelere dökemediğini ifade ederler.

Boşluk Duygusu Tedavisi

Boşluk duygusu yaşayan kişiler bedenlerini kullanacakları aktivitelere yönelmelidirler. Bunun için meditasyon iyi bir seçenek olabilir, ek olarak yoga yapabilirsiniz, spor yapabilirsiniz yani vucudunuzu daha iyi hissedeceğiniz aktivitelere yönelebilirsiniz. Bütün bunları yaptığınız halde bu duygu boşluğundan kurtulmakta zorlanıyorsanız bir uzman desteği almalısınız.

Kategoriler
Genel

İlişkilerde Aldatma

İlişkilerin çoğu karşılıklı duygular ile başlar. Heyecan, tutku, arzu, aşk, sadakat, sevgi, özlem… Ancak şu bir gerçektir ki bu duygular sonsuza dek aynı kalmaz. Zaman içerisinde azalabilir ve başka bir duyguya dönüşebilir. Duygular ne kadar yoğun olursa olsun her zaman aynı şiddette hissedilmesi mümkün değildir. İlişkilerin sürdürülebilmesinde en önemli şey , duygunun aynı kalması değil duyguların değişebileceğini kabul etmek ve duyguların dönüşümüne olumlu katkı yapabilmektir.

Aldatma tek bir nedenle açıklanması zor olan derin bir konudur. Sevgi bitti aldattım, seks yoktu aldattım, heyecan isteğime yenik düştüm, zaaflarımı kontrol edemedim aldattım hepsi aldatma için kişiye göre iyi bir neden olabilir. Bazı kişiler için aldatma bir ilişkiyi bitirmek için kuvvetli bir sebepken, bazı kişiler için ilişkiye ikinci bir şans verilebilir. Maalesef bu konuda tek bir doğru yoktur.

İlişki içinde olan sadakatsizlikte bir suçlu bir de kurban vardır. Çünkü burada olan şey güven ihlalidir.

Aldatılan eş her zaman kendinde bir eksiklik arar. Aldatılan eş sürekli kendini suçlama eğilimindedir ve daha az güzel, daha az seksi ya da daha az anlayışlı olduğunu düşünerek kendini suçlar. Halbuki sadakatsizlik, aldatan eş ve onun kendini arama süreci ile alakalı bir durumdur.

“Sadakatsizlik”  aldatma ya da aldatılmaya giden sürecin bir parçası da ilişki ve evlilik içinde hem ilişkiye hem partnere verilen roller ve anlamdır. Eşlerin birbirinden mükemmellik beklemesi ve partnerinin bütün ihtiyaçları karşılamasını beklemek, en iyi eş, en iyi ebeveyn, en iyi arkadaş olmasını beklemek , iki taraf içinde gerçekçi olmayan beklentilere ve sorumluluğa sebep olur. Bu beklentilerin gerçeğe dönüşmesi çok zordur. Beklentiler kusursuzluk içerdikçe ilişki içinde bir şeyler hep eksik kalmaktadır. Bu durum da beraberinde sadakatsizliği getirebilmekte, aldatma kaçış planın bir parçasını oluşturmaktadır.

Aldatma ve Çift terapisi

Çift terapisine “aldatma” kriziyle başvuran eşlerin sayısı azımsanamayacak kadar fazladır. Sadakatsizlikten sonra da ilişkiye devam etmek mümkündür ama nasıl?

Sadakat tanım olarak karşısındakine güçlü ve içten bağlılık anlamına gelir bununla beraber ilişki içerisinde çiftler arasında ne olursa olsun çözmeye gönüllü olmakta sadakat kavramının bir parçasıdır. Eğer çiftler aralarında çıkan krizleri çift ve bireysel olarak çözmeye gönüllü iseler bu süreçten daha da güçlenerek çıktıklarını görmek mümkündür.

Aldatılma öğrenildikten sonra ilişkide sarsıntıya uğrayan ilk duygu güvendir. Güven ilişkinin temelini oluşturan en önemli belki de en üst katmanıdır. Bu nedenle ikinci ilişki devam ediyorsa terapiye asla başlanmaz. Diğer ilişkinin sonlanmış olması çok önemlidir.

Güven bağlantısının yeniden oluşması zaman alır. Bazen yeniden bir güven tanımı yapılır, kişiler ilişki içinde birbirlerine ilişki içinde olmasını arzuladıkları yeni kuralları aktarır ve bunlara iki tarafta uyum sağlamaya çalışır. Nasıl bir bebek yeni yürümeye başladığında defalarca yere düşer ve sonrasında yürümeye başlarsa ilişki içinde bu davranışların oluşması aynı şekilde zaman alır. Bazen eksik olur, bazen hiç olmaz, bazen fazla olur ama ilişki devam ettikçe o da rutinini bulur.

Mağdur olan taraf için şüphe bir kere zihne girmiştir. Bundan sonra olan her durumda şüphe sıklıkla ilişkiyi kemiren bir kurda dönüşme ihtimalini taşır. Çoğunlukla aldatma sonrası ilişkinin devam etmesini engelleyen şey budur. Karşı tarafa hatasını telafi etme şansının verilmemesi.

Aldatan taraf ise sürekli kendini aklama, güveni yeniden kazanma ve mağdur tarafın olumsuz duygularıyla mücadele etmek zorunda kalır. Bir taraftan ilişkiyi kaybetme stresi üzerinde bir baskı oluşturabilir. Biren fazla cephede var olmak oldukça zor ve yorucudur.

Sıfırdan bir yapı oluşturmak kolaydır. Var olan yapının üzerine yenisini eklemek çok daha fazla zaman ve emek gerektirir. Daha fazla sabır, daha fazla sevgi, daha fazla özveri sürecin en önemli kısmını oluşturur.

Bireysel destek mi çift terapisi mi?

Evlilik içinde yaşanan bu kriz bireyler üzerinde ayrı ayrı yıpranmaya yol açabilir. Travma etkisi bireysel olarak kişilerin üzerinde olumsuz duyguların şiddetlenmesine bunun sonucu olarak ruhsal bozuklukların gelişmesine zemin hazırlayabilir.

Aldatma sorunuyla başvuran çiftlerin aklında genellikle bu soru olur. Bireysel destek mi  çift terapisi mi? Sadakatsizlik ilişki içinde yaşanan bir ilişki problemidir. İlişkinin devamına karar verilmiş ise çift olarak destek almak ilişkinin tekrar canlandırılması ve onarılması için en sağlıklı olanıdır. Fakat bazı durumlarda bireysel destek almak da önemli olabilmektedir. Çünkü duygusal travmanın etkileri kişiden kişiye değişkenlik gösterir.

Kategoriler
Genel

Uyku Sorunları

İnsomnia (Uyuyamama Hastalığı)

Uykuya dalamama veya gece boyunca uykuyu sürdürmede zorlanma, normalden daha erken uyanma ve gün boyunca yorgun olmakla tanımlanır. İnsomnia çoğunlukla başka problemlerin belirtisidir. Uyuma zorluğu çekenlerin çoğu uygunsuz durumlarda uykuya dalmaz (örneğin direksiyon başında), eğer böyle bir durum gerçekleşirse, insomnianın sebebi uyku apnesidir.

Hamilelik ve uyku

Hamilelikleri esnasında uykusuzluk çeken kadınlar akşamüstleri kısa süreli uykularla, sıcak süt içerek veya yatmadan önce sıcak bir banyo yaparak rahatlayabilirler. Egzersizin de yardımı olabilir. Bebek bekleyen anneler yan dönerek, başlarını, karınlarını ve dizlerini yastıkla destekleyerek daha rahat uyuyabilirler.

Huzursuz Bacak Sendromu

Huzursuz bacak sendromu tedavisi olan bir rahatsızlıktır. Kafein alımını kesmeniz gereklidir, yatmadan önce sıcak bir banyo yapmak veya rahatlama egzersizlerinin faydası olabilir. Bacağınıza uygulayacağınız sıcak veya soğuk torbalar rahatlamanızı sağlayacaktır. Bazı etkili ilaçlar da vardır, fakat bunların ciddi yan etkileri olabilir.

Kabuslar ve Karabasanlar

Eğer çocuğunuz kabus görmüşse, en iyi ilaç onu rahatlatmaktır. Eğer bu kabuslar veya karabasanlar sık sık tekrarlanıyorsa, bu problem hakkında çocuğunuz doktoruyla konuşun.

Yaş

Araştırmalar, düzenli olarak egzersiz yapan, aktif yaşlıların diğerlerinden daha iyi uyuduğunu göstermiştir. Geceleri iyi uyuyamayan yaşlılar, akşamüstü uyuklamalarıyla bu açığı kapatabilirler. Yine de aşırı uyuklamaların gece uykusunu bozacağını da unutmamak gerekir. Gün boyunca, özellikle sabahları, kafi derecede güneş ışığı faydalı olabilir.

Yaşam Stili

İyi bir uyku düzenine sahipseniz, alkol, kafein ve nikotin kullanmıyorsanız ve geceleri yatmadan önce ağır yemekler yemiyorsanız, daha iyi uyursunuz. Düzenli egzersiz de uykuya faydalıdır, fakat idmanlar en geç yatmadan 2 saat önce bitmiş olmalıdır.

İlaçlar

Her gün kullanmanız gereken ilaçlar uyku düzeninizi bozabilir. Böyle bir durum oluştuğunda, doktorunuzla görüşünüz. Yeni doz ayarlamaları veya ilaç değişikliği çözüm olabilir.

Depresyon ve anksiyete

Depresyon veya anksiyete sebebiyle birkaç günden fazla uykusuz kaldıysanız, tedavi için doktorunuzla görüşün.

Kategoriler
Genel

Boşanmanın Nedenleri

Çiftler boşanmanın en geçerli sebepleri olarak  aralarındaki iletişimde, çatışma çözümlemede, cinsellik ve yakınlıktaki bozulmalar olarak gösteriyor. Araştırmalara rağmen herkesin boşanma ile ilgili bir fikri var. Bu yaygın görüşlerin bir kısmı hiçbir gerçeklik taşımazken bir kısmı da gerçeklik içeriyor.

Erkekler Marstan Kadınlar Venüs’ten…Bu gerçekçi olmayan görüşlerden biri..Eğer böyle olsaydı çiftlerin boşanma oranı % 100 olurdu..

Eşitlik İlkesi bozulur. Evlilikte eşitlik ilkesi: Sen bunu benim için yap ben de senin için bunu yapacağımdır. Buna yaygın olarak davranış alışverişi denilir.. Eğer eşiniz sizin için yeterli miktarda iyi şey yaptıysa, onun için aynı sayıda iyi şey yapabilirsiniz. Mutlu olmayan çiftler böyle bir alışverişle uğraşmazlar ama kesin olan birşey var ki mutlu çiftlerde asla böyle bir hesapla uğraşmazlar.

Düşük ya da Yüksek Beklentiler; Araştırmalar, mutlu çiftlerin ilişkilerinde beklentilerini yüksek tuttuklarını, mutsuz çiftlerin ise düşük tuttuklarını gösteriyor.

Kilit Problemleri Çözerken Başarısız Olmak; Boşanmak için güzel nedenlerden bir tanesi.. Fakat araştırmalar mutlu çiftlerin % 69’unun önemli olarak gördükleri sorunlarına bir çözüm bulamadıklarını ve bu problemlerle karşılaştıklarında uzlaşmaya ve uyumlu kalmaya çalıştıklarını gösteriyor.

Erkekler Aldatıyor.. Bu gerçekten önemli bir boşanma sebebi. Ama aldatmanın kendisinden çok sonucunda oluşan ve evliliğin temel taşlarını yerinden oynatan güven, yakınlık azalması ve çatışmanın artması gibi nedenler boşanmaya sebep oluyor.

  • Evli erkeklerin % 20-25’i en az bir defa eşini aldattığını söylüyor.
  • Çift terapistlerinin raporuna göre mahkemeye taşınan çift problemlerinin % 50 sini aldatma oluşturuyor.
  • İlk sefer boşanmaların % 90’ı aldatma nedeniyle oluyor, bu aldatma genellikle evliliğin son yılında yaşanmış olup ve boşanma sürecinde genellikle gizleniyor.
  • Uzlaştırma uzmanları aldatmanın % 20-25 oranında bir boşanma nedeni olduğunu ama % 80 oranla yakınlığı bozduğunu ve bu nedenle boşanma olduğunu söylüyor.
  • 1970 lerde erkelerin % 70’i kadınların ise % 40’ı aldatırken, son dönem çalışmaları bu oranın erkekler ve kadınlar için % 45 ile eşitlendiğini gösteriyor. Boston’da bir hastanede yapılan bir çalışmaya göre yeni doğan bebeklerin % 30 u biyolojik olmayan babalarına merhaba diyor.
  • Çiftlerin % 25’i cinsel ilişkinin olmadığı “duygusal aldatma” yaşıyorlar (örn; internet ilişkileri) Bu çiftin duygusal yakınlığını bozuyor.
Kategoriler
Genel

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travmatik olay; doğal felaketler, savaş, göç, cinsel ya da fiziksel tacize uğrama, trafik kazaları, ölümcül bir hastalık teşhisi konması, tehlikeli bir olaya tanık olmak gibi zorlayıcı ve kişilerde ciddi derecede stres yaratan olaylar olarak tanımlanmaktadır. Travmatik olaylar 2 ana başlıkta toplanabilir: insan eliyle oluşturulan ve doğal afetler. Yapılan araştırmalar insan eliyle oluşan travmaya maruz kalan insanların daha yüksek ihtimalle post travmatik stres bozukluğuna yakalandıklarını göstermektedir. Ancak her travmatik olay yaşayan kişi travma sonrası stres bozukluğu belirtileri göstermeyebilir; olayın kendisi kadar kişilerin verdiği tepkiler de TSSB tanısı almada önemli rol oynamaktadır.

Kişide, travmatik bir olayla karşılaştıktan sonraki bir ay içinde anksiyete, depresyon ve dissosiyatif belirtileri çıkıyorsa Akut Stres Bozukluğu tanısı konmaktadır. Travma sonrası stres bozukluğu ise, yaşanan travmatik olayın ardından olayı tekrar tekrar yaşıyormuş gibi hissetme, travmatik olayı çağrıştıran yer ve kişilerden kaçınma, kabus görme, duygusal tepkilerde kısıtlılık ve aşırı uyarılma ile karakterize bir bozukluktur. TSSB’nin yaşam boyu görülme sıklığı genel toplumda %1-14 arasında değişmektedir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtileri

Fiziksel Belirtiler

  • Mide bulantısı
  • Yorgunluk
  • Çarpıntı
  • Titreme
  • Baygınlık hissi

Duygusal Tepkiler

  • Kaygı
  • Depresif ruh hali
  • İnkar
  • Korku
  • Suçluluk
  • Panik

Zihinsel Tepkiler

  • Hafıza ile ilgili sorunlar
  • Dikkatini odaklayamama
  • Kabuslar

Davranışsal Tepkiler

  • Yerinde duramama
  • Ani tepksellik
  • Alkol ve madde alımı
  • İştah sorunları
  • Çabuk irkilme

TSSB için risk faktörleri incelendiğinde, stres kaynağı ile karşı karşıya kalma süresinin uzaması, stresörün ani olması ve kişinin hazırlıksız olması, olayın katastrofik olması, ölüm tehdidi içermesi, fiziksel yaralanmanın eşlik ediyor olması, canice ve insanlık dışı bir olayı içermesi, kişide suçluluk duygusu yaratması gibi etkenlerin travmanın şiddetini arttırdığı gözlemlenmiştir.

Kaynak:

Bilgiç, S. (2011). Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Akut Stres Bozukluğunun Klinik Açıdan   

Kategoriler
Genel

Tükenmişlik Sendromu

Tükenmişlik sendromunu basit olarak anlatmak gerekirse başarısız olma hissi denilebilir. Bir hayal kurduğunuz zaman  eğer o hayale istediğiniz şekilde erişemiyorsanız, ruhsal durumunuzda bir tükenme durumu meydana geliyor. Tükenmişlik sendromu 4 evreden oluşmakta olan tükenmişlik sendromu artık her yerde karşımıza çıkmaya başladı. Çağın hastalıklarından biri olan tükenmişlik sendromu, genellikle stres kaynaklı olmakla birlikte, stresli bir işte çalışıyorsanız ya da sürekli kendinizi strese sokacak düşüncelere kapılıyorsanız kendinizi tüketmeye başlamışsınız demektir. Tükenmişlik sendromu ilk olarak 1974 yılında ortaya atıldı, bu durum uzmanlara göre ideallerin başarılamamasından kaynaklanıyor. Fiziksel, ruhsal ve zihinsel belirtileri olan tükenmişlik sendromu kişinin hayata karşı aşırı duyarsız olmasına neden oluyorBa.

Başlıca fiziksel belirtiler şu şekilde sıralanmaktadır ;

– Terleme

– Kalp atışlarındaki düzensizlik

-Uyku problemi

– Solunum güçlüğü çekmek

-Aşırı yorgunluk

– Kendini enerjisiz hissetme.

Ruhsal belirtileri;

– Sürekli hayal kırıklığı duygusu yaşama

– Her alanda şüphe içinde olmak

– Ümitsizlik ve umutsuzluk

– Kendini değersiz ve yetersiz görme

– Daima kaygı halinde olmak.

– Sürekli değişen ruh hali

Zihinsel belirtileri ise; 

– Dikkat dağınıklığı

– Yaptığın işten sıkılma

– Karar erteleme.

Bu belirtileri taşıdığınızı düşünüyorsanız bu durum sizde tükenmişlik sendromu olduğu anlamına gelmiyor. Bunun için öncelikle doktorunuza danışmanız gerekiyor. Fakat herkes tarafından bilinen bir yöntem mevcut. O da dünyada da kabul gören Maslach Tükenmişlik Envanteri. Hastalığın tanısını koymada fayda sağlayan bu ölçekte belli sorular sorulur ve bir test içerir. Bu teste göre de hastalığa yakalanıp yakalanmadığınız anlaşılır.

Tükenmişlik Sendromu Depresyona Benzer Mi?

Evet tükenmişlik sendromunun belirtileri depresyonabenzemektedir. Fakat depresyonla arasında bir fark vardır. Depresyonda olan kişiler sürekli intihar eğiliminde olur. Fakat tükenmişlik sendromuna yakalanan kişiler genellikle hayattan \’bıktıkları\’ için bir şey yapma gereği hissetmezler. Bu hastalığın bilinen bir tedavisi bulunmamaktadır. Stres kaynaklı olduğu için bununla ilgili doktoronuza başvurmanız önemlidir. Ya da sizi hayatta buna iten nedeni bulmak için harekete geçebilirsiniz.

Kategoriler
Genel

Majör Depresyon

Majör depresyon

Depresyonun tanımı; en az 2 haftadır süren çökkün duygu durum, ilgi kayıplarının yanı sıra uzun sayılmayacak sürelerde oluşmuş vücut ağırlığı değişimleri (iştahsızlık, kilo kaybı veya çok yeme), uyku alışkanlığında değişme (uykusuzluk veya çok uyuma, uyku sürekliliğinde ve kalitesinde azalma), enerji kaybı veya halsizlik, değersizlik veya suçluluk duyguları, yoğunlaşamama veya dikkati sürdürememe, kararsızlık, yineleyen ölüm düşünceleri ile kendini gösterir.

Tüm bunlarla birlikte mesleki ve sosyal işlevsellikte azalma ve kişiler arası ilişkilerde bozulmalar söz konusudur.

Depresyon belirtileri nelerdir?

Depresyonda olan kişi konsantre olmakta ve dikkatini sürdürmekte zorlanır . Okuduklarını ve başkalarının ona söylediklerini anlayamaz duruma gelir.Depresyondaki kişi için karşılıklı dialog ağır bir yüktür; yavaş ve uzun duraksamalarla, az kelime kullanarak ve monoton bir sesle konuşurlar. Normalde zevk aldıkları şeylere karşı ilgilerini tamamen yitirirler. Gün boyu mutsuzluk, üzüntü, ağlama isteği içindedirler. İştahları son derece azalmış ya da çok artmış olabilir. Kimi insanlar gün içinde aşırı bir uyku ihtiyacı içindeyken bazıları yoğun uykusuzluk çekebilirler. Yorgunluk ve bitkinlik oldukça belirgindir. Kendilerini değersizlik ve suçluluk hisleri içinde bulurlar. Depresyondaki kişinin kişisel bakımı da hayli kötüleşir. En önemlisi de kişi, içinde bulunduğu durum hiç düzelmeyecekmiş gibi düşünür ve kendini umutsuzluk içinde hisseder.

Kimlerde depresyon görülme riski daha fazladır?

Depresyon; genellikle 20 ve 50’li yaşlar arasında görülmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görüldüğü bildirilmiştir. Yaşam boyu görülme sıklığı ise % 12-25 civarındadır. Depresyon, beyindeki yapısal birtakım özellikler ve değişikliklerle ilişkilidir. Ailesinde depresyon sorunu yaşayan kişilerde, çocukluk çağı ihmal ya da istismar yaşantıları olanlarda görülme sıklığının daha fazla olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte yaşam olayları ve çevresel stres etkenleri, travmalar, aile içi şiddet, sevilen kişilerin kaybı tetikleyici olabilirken ayrılık, boşanma, emeklilik, yaşlılık, işten ayrılma gibi yaşam dönemi olayları da depresyona sebep olabilmektedir.

Depresyon tedavisi nasıldır?

Tedavide; ilaç kullanımının yanı sıra bireysel psikoterapi de önerilmektedir. İlaç tedavisi ile hastaların çoğunda şikayetler geriler, ancak tedavinin uzun süreli olduğu ve ilaçların etkisinin ortaya çıkmasının birkaç haftayı bulabileceği unutulmamalıdır. Hafif şiddette depresyonda psikoterapi öncelikli olarak seçilebilir. Bilişsel, davranışçı tedaviler, kişiler arası ilişkilere yönelen psikoterapiler depresyonda yarar sağlar. Terapide hedef; danışana kendisi ve yaşama dair yaptığı olumsuz düşüncelerin farkına varabilmesini sağlamak ve uyumu bozan bu düşüncelerin yerine daha sağlıklı bir algılayış, düşünce ve becerilerin kazanılmasını sağlamaktır. Depresyon tedavisinin sonuçlarının oldukça yüz güldürücü olduğu söylenebilmektedir.

Kategoriler
Genel

Orta Yaş Sendromu

Orta Yaş Sendromu Kadınlarda ve erkeklerde farklı şekillerde yaşanmaktadır. Bu sendrom kadınlarda 35 yaşından sonra erkeklerde ise 40 yaşından ortaya çıkmaktadır. Bu dönem her iki cinsin hayatında büyük bir dönüm noktasıdır. Hem psikolojik hem bedensel bir takım değişimler sonucu kişiler bu dönemi kendilerine göre farklı şekillerde yaşamaktadırlar.

Erkeklerde orta yaş dönemi aslında olgunluğun artık tam olarak kişinin üzerine oturduğu, hayatının düzene girdiği bir dönemdir. Bu nedenle herkes orta yaş krizi yaşayacak diye bir durum yoktur. Bazı kişiler bu dönemde Orta yaş sendromu yaşamazlar ancak bazıları hayatlarında gelişen bir takım yoğun stresli ve üzücü durumların etkisi ile ‘Orta Yaş Sendromu’nu yoğun bir şekilde yaşar ve buna ek olarak sebepsiz yere de Orta Yaş Sendromu oluşabilmektedir. Hayatını diğerlerine göre daha erken sürede oturtmuş, iyi kazancı olan, kariyerini tamamlamış istediği yere gelmiş olan erkekler bu sendroma daha yatkın durumdadırlar. Artık eskiden duyduğu heyecanı duymayan,hayallerinin hepsini 40-45 yaşına kadar tamamlamış olan beylerde bir boşluk duygusu ve gençlikte olan enerjinin eksikliği kişileri depresyona huzursuzluğa ve umutsuzluğa sürüklemektedir.

Bu dönemde erkeklerin vücutlarında yağlanma artışı olması nedeni ile bedenlerine gereğinden fazla odaklanırlar ve küçük deformeleri büyük sorun haline getirmeye başlarlar. İmaj değişikliğine yönelebilmektedirler.Hormonal dengenin de değişmesiyle birlikte erkeklerde testesteron kaybı dolayısıyla cinsel performans düşüklüğü gözlenmekte bu da kişide özgüven eksikliğine yol açabilmektedir.Genelde erkekler hayatlarında keskin değişiklikler yaparak bu dönemin üstesinden gelmeye çalışırlar. Eşlerini aldatma eğilimi gösterirler ve daha tutkulu yeni heyecanlara yönelik aşklar peşinde koşabilirler. Estetik cerrahi gibi yaşlılık belirtilerini örtecek her türlü yola başvurabilirler…

Erkeklerde organların yaşlanmaya başlaması gibi beyin de yaşlanmaya başlar bu durum unutkanlığa dikkat dağınıklığına çabuk yorulmaya açar, bununla birlikte cinsel performans düşüklüğü ortaya çıkar bu dönemi en az psikolojik hazarla atlatmak için destek almalarını önermekteyiz.

Kişiler bu dönemde varoluşunun sebebini unutup’ bu dünyada artık yapacak bir şeyimin kalmadığını düşünüyorum’ düşüncesiyle boşluk hissinden kurtulmalı her yaşın bir güzelliğinin olduğu bilincine varmalıdır. Manevi değerlere yönelinmeli ve hayatını düzene oturtacak programlar yapılmalı, iyi bir beslenme ve spor, huzur verici tatil planları yapılmalıdır.

Kendini gereksiz hissetmeye başlayan beylere aslında orta yaşın insana getirdiği olgunluk ve hayat tecrübesi ile daha yaratıcı ve akılcı işler yapılması için avantaj sağladığı belirtilmeli kendindeki üretici gücü tekrar gün yüzüne çıkarabilecek fikirler paylaşılmalıdır.Kişide beliren istek kaybı üzerine yoğunlaşılması da bu dönemin kolay atlatılmasında yardımcı olacaktır.