Kategoriler
Genel

Kadınlar Neden Aldatır ?

Erkeklerin eşlerini aldatması hep gündemde ve konuşulur. Erkeğin bu aldatmayı ” nasıl bir kadınla” yaptığı ve kim olduğu önemsenmez. Erkek bu işi ” diğer bir kadınla” yapmaktadır. Bu diğer kadınların bir kısmı da tıpkı erkek gibi evli bir kadındır.

Erkeklerin aldatması üzerine epey araştırma ve spekülasyon yapılmaktadır. Kadınların aldatması biraz gizli kalmaktadır. Çünkü kadınlar erkekler gibi bunu bir övünme veya “skor” meselesi haline getirmezler. erkekler “ne kadar erkek” olduklarını “beraber oldukları kadın sayısının çokluğuyla” ölçerler. Kadınlar istisnalar hariç tek bir erkeğe bağlanırlar. Onların “skor” derdi yoktur. Onlar duygu, sevgi, ask sonra da seks ararlar.

Kadınların eşlerini aldatma sebepleri

  • Evliliğinde çeşitli nedenlerden dolayı mutsuz olması.
  • Aile baskısıyla gönülsüz evlilik yapması, seveceği başka bir erkeğe aramasına sebep olabilir.
  • Eşin sürekli olarak eleştirmesi, aşağılaması, fiziksel şiddete başvurması. Yaptıkları küçümsenen, aşağılanan, sürekli dayak yiyen bir kadın; günün birinde kendisine iltifat eden ” adam yerine koyan” sevgi sözcükleriyle hitap eden bir erkeğe “tesadüf” edebilir. Böylelikle kendisine güven gelir. Sürekli eleştirilen kadın kendisini yetersiz, değersiz hisseder, onu “on öre” eden, değer veren birisi bir ilişkiyi başlatabilir. Böylelikle hem fiziksel olarak gücü yetmediği erkekten intikam alır, hem de “ işe yaradığını” keşfeder…
  • Pasif, güvensiz olması ve sorumluluk sahibi olmaması dolayısıyla eşine saygısını yitirmesi.
  • Eşinden sevgi saygı görmemesi, değer verildiğini, önemsendiğini hissetmemesi dolayısıyla yakınlık ve şefkat arayışına girmesi.
  • Aile çatışmaların her ne olursa olsun kendi ailesini tutması, destek göstermemesi.
  • Eşin çeşitli sebeplerle ( askerlik, iş seyahatleri vb.) Uzun süreli evden ayrı kalması.
  • Eş tarafından aldatılma sonrası intikam isteği. Erkek tarafından aldatılan kadınların bir kısmı ” misilleme” olarak eşini aldatıp “eşit” konuma geçer. Ve ancak o zaman rahatlarlar. Bir kısmı bunu bir kere yapar ve bırakır. Bazıları eşi devam ettiği sürece yapar.
  • Alkol yada başka maddeye bağımlı bir eş ya da kumar, kahve alışkanlığı olan bir eş.
  • Aşırı kıskançlık yaparak eşin bunaltması.
  • Eşin başka kadınlara ilgi göstermesi karısına göstermemesi.
  • Erkeğin kendi bakımına özen göstermemesi ( sık duş almama, tırnak ve dış bakımına özen göstermeme vb. )
  • Birliktelikte sevgi, ask, romantizm, heyecan, sürpriz arayan kadının eşinin bu duygusal ihtiyaçlarını karşılayamaması. Erkek için eve giderken eşine çiçek götürmek, özel günlerinde ( doğum günü, evlilik yıl dönümü ) hediyeler almak basit ve gereksiz geliyorsa; yağmurlu havada yürümek, ormanda koşmak, el ele tutuşmak bir şey ifade etmiyorsa; erkek eşine, kadınına duygusal olarak ulaşmıyor yetemiyor demektir. bu duygular yok olamayacağına göre, şartlar ortam elverişli ise kadın eşini, sevgilisini aldatabilir.
  • Cinsellikte de romantizme, aşk oyunlarına önem vermemesi, yatakta bencil davranması, cinsel açıdan tatminsizlik yaşaması. Erkeklerin kadının cinsel uyarı bölgelerini çok iyi öğrenmesi gerekir. Kendisini tutmasını ve kadını hazırlamasını bilmelidir. “kendi işini bitirip” eşine sırtını dönen erkek bir gün “sırtından vurulabilir.
  • Uzun süre baskı altında kalan kadının, ekonomik ve statü olarak yükselmesi. Kadın yapamadığı, bastırdığı aldatma dürtüsünü bu yeni ortamın rahatlığıyla gerçekleştirebilir. kadının ekonomik özgürlüğünü kazanıp, erkeğinin “önüne geçmesi” bazı kadınların “uyuyan dürtülerini” gıdıklayabilir.
  • Ruhsal hastalıklar döneminde olması. Depresyon geçiren bir kadın çektiği acıyı yalnızlığı gidermek için ( eşiyle de biraz sorunluysa ) başını alıp gittiği bir parkta, kafede, tatilde tanıştığı biriyle veya Chat ta tanıştığı biriyle çıkabilir ve eşini aldatabilir veya düşünce-duygu ve davranışları aşırılığa, taşkınlığa giden “manik” bir hastada hiçbir kural tanımadan eşini aldatabilir. Çünkü manik hasta çok konuşur, uyumaz, sürekli gezer, çok alışveriş yapar, çok girişken ve sevecen olur, aşırı sekse düşkün olur.
  • Kişilik bozukluğunun bulunması. Borderlayn, histerik ve psikopat kişiliklerde eşlerini zaman zaman aldatabilir. zekası zayıf ve telkine yatkın insanlarda bu yola girebilirler.
  • Kişiliği bozabilen beyin tümörü gibi fiziksel ve hormonsal ( aşırı östrojen ) hastalıklar.
  • Eşini aldatan arkadaşlarının olması. Kadının bulunduğu çevresi ve şartları bu tür ilişkilerle iç içeyse; zamanla özenti, eğilim ve “deneme” merakı uyanabilir.
  • Tempolar epilepsi nöbeti esnasında böyle bir şey yapması ve hatırlayamaması.
  • Evlilik yasının çok erken olması, kalabalık aile içinde yasama, eşiyle rahat ve huzurlu bir ortamda aşk yasamayan kadınlarda aldatabilir. Kalabalık aile modelinde kadın eşiyle rahat ve özgür “oynaşamaz, cilveleşemez, seks yapamaz.” Özellikle, birde ağır sorumlulukları varsa cinsellik ve kadınlığı ikinci plana atılır. Günün birinde bu yönlerine vurgu yapan ve uyandıran bir erkek kadına cazip gelebilir.
  • Alkol ve uyuşturucu bağımlısı bazı kadınlarda zamanla kişilik erozyonları ve değer yargılarında aşınma olduğundan aldatma daha kolay olabilir.

 

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Uçuş Korkusu

Uçuş korkusu pek çok kısının yaşamını etkilemekte ve ulaşımda hava yolunun kullanımını engelleyerek kişiyi zor durumda bırakabilmektedir. Ne yazık ki medyada uçuşla ilgili haberlerin çoğu uçak düşmesi, uçak arızaları ve hava korsanlığı ile ilgilidir ve kişilerdeki uçuş korkusunu pekiştirmektedir.

Ayrıca birçok filmde uçak kazaları ve kaçırılmaları korku teması olarak kullanılmaktadır. Buna karşın uçak yolculuğunun güvenirliğine ve konforuna değinen yazı ve haberlere neredeyse hiç rastlanmamaktadır. Olumsuz mesajların bu denli yoğun olması da kişilerin uçuş korkusunu tetiklemekte, pekiştirmektedir. Uçuş korkusunu yenmenin ilk aşaması havacılık hakkında bilgi sahibi olmaktır. Bir uçak güvensizse dünyanın her yerinde uçuştan men edilir. Bu sektörde güvenlik söz konusu olduğunda masraftan kaçınılmaz.

Uçuşla ilgili her olay defalarca kontrol edilir. Bugün bindiğimiz ticari uçakların hepsi yedek sistemli olarak yapılmıştır, yani bir sistem ola ki çalışmazsa onun görevini üstlenecek başka bir sistem bulunmaktadır. Bu çifte güvenliğe uçuş personeli de dahildir. Arabamızı her yola çıkısından önce birçok teknisyenin gözden geçmediği, her an yedek bir şoförle araç kullanmadığımız ve her yıl uçak kazalarında ölenlerden defalarca kat fazlasının karayolu kazalarında öldüğü düşünülürse uçaklar oldukça güvenilirdir.

İstatistikler

Her 4,5 milyon uçuştan birinde kaza olurken, her 14.000 karayolu aracından biri kaza yapmaktadır. Yaya olarak yürürken kaza geçirme oranı bile uçak kazasından 2 kat daha yüksektir. Çoğu zaman uçuş fobisi olanlar uçak kazasında kurtulma ihtimali olmadığını belirtirler. Oysaki bu yanlış bir inançtır. Uçak kazalarının %25’inde hiç can kaybı olmaz. Uçak en sağlam, darbelere en dayanıklı ulaşım aracıdır.

Korku normal bir insan duygusudur ve bazı durumlarda kısının korku veren durumdan uzaklaşmasını sağlayarak koruyucu işlev gösterir. Fakat korkunun düzeyi artarsa kişi paniğe kapılır ve tepkileri engellenir. Tehlikeli bir durumla karşılaşınca normalde verilen “kaç ya da savaş” tepkisinin yerini donakalma alabilir. Eğer kısının korkusu aşırı, anlamsız ve sürekli ise, bu durumla karşılaşma ihtimali olduğunda dahi yoğun sıkıntı yaşıyorsa, bu durum kısının günlük hayatını, işlevlerini engelliyorsa bu durumda korkuya “fobi” adını veririz. Benzer biçimde kişi uçaktan aşırı korkuyor, binemiyor, binmesi gerektiğinde ya kaçınıyor ya da çok sıkıntı ile uçak yolculuğuna katlanabiliyorsa o kişide uçak fobisi vardır.

Fobi bir korkaklık durumu değildir. Uçak fobisi olan pek çok kişi de günlük yaşamlarında cesur, atik, başarılı kişilerdir. Ancak uçuş fobisi bir hastalıktır, tedavisi mümkündür. Tedavide öncelikle kısının başka fobilerinin, depresyon, stresle ilgili bozukluklar, madde kullanımı gibi başka ruhsal sorunlarının bulunup bulunmadığı değerlendirilir. Sorunun sebebine, şiddetine ve doğasına göre ilaç tedavileri ya da psikoterapiler uygulanabilir. Psikoterapilerde hastanın uçuşla ilgili olumsuz algı ve yanlış düşüncelerinin değiştirilmesi, pozitif koşullanma, sistematik duyarsızlaştırma, gevşeme tekniklerinin öğretilmesi ve üstüne gitme ile fobinin yenilmesi mümkün olmaktadır.

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Evlilikler Neden Dağılıyor ?

Evlilikler neden yıkılıyor ? Aileler neden dağılıyor ?

Evlilikler neden yıkılıyor aslında bu soruların cevabı evlilik öncesine dayanıyor. Evlilikler hatalar üzerine kuruluyor. Evlilik insan hayatında en önemli aşamalardan biri şüphesiz.

Evlilik bir büyük yolculuktur. Yolculukta beraber olduğumuz kişiler ya o yolculuğu çok zevkli hale getirir ya da o yolculuğu ıstırap haline. İnsan elbette mutlu olmak için evlenir. O yuvada insanlar hayallerindeki mutluluğu yakalamaya çalışırlar.

Günümüzde yaşanılan evlilikler acaba bu beklentiye ne kadar cevap veriyor?

Gerçekten bu beklenti ailede veya evlilikte karşılığını bulabiliyor mu? Evlilikler neden yıkılıyor ? Aileler neden dağılıyor?
Aslında bu soruların cevabı evlilik öncesine dayanıyor. Evlilikler hatalar üzerine kuruluyor. Sonuçta ilk sarsıntı yıkımla sonuçlanıyor.

Evlilik öncesinde yapılan hatalar şunlar:

Acemice ve bilinçsizce eş seçimi yapılıyor adeta “hele bir evlenelim de o zaman doğruyu ve yanlışı anlarız.” Mantığı hakim pek çok evlilikte. Düşünün bir kere trafikte bir araç kullanabilmek için aylarca kursa gitmek gerekiyor, bir çocuğa tarih dersini anlatabilmek için ise üniversite bitirmek. Ama es geçip evlenmek ve dünyaya çocuklar getirip onları yarınlara hazırlamak için ne kadar az şey gerekiyor. Daha birlikte yaşamanın anlamını ve sorumluluğunu bilemeden bir ömrü birlikte yasayacağı insanı seçiyor. Sonra da deneme yanılma süreci başlıyor. Olmadı hadi bitirelim bu evliliği deniliyor ve mutluluklar başka bahara kalıyor.

Ortak fikir ve düşünceye dikkat edilmiyor evlilikler sadece çiftlerin haz duygularını tatmin alanı değildir. Bizim inanç ve kültürümüze göre evlilik ve aile hem bu dünya hem de ahiret hayatının kazanımları için yapılır. Yanı insanlar yasadığı birliktelikle ve yetiştirdiği yeni nesillerle bu dünyada ve ahirette mutlu olur. O nedenle seçilen eşin ahlaklı ve inançlı olması da önemlidir. Bir zamanlar (eli yüzü düzgün biri, helal süt emmiş biri) ile bu kastedilirdi. Şimdilerde bu kaçıncı sıralarda acaba?

Bizim için ailelerde olması gereken; saygı, sevgi, vefa, edep, hoşgörü, samimiyet, itaat duygusu ve namus anlayışı acaba ne kadar anlamlı bir şekilde bilinip yaşanıyor? Yeni evliler artık her zorluğu yalnız asmak zorunda yeni evliler adeta evlenir evlenmez kendi baslarına kalıp her zorluğu kendi baslarına çözmeye çalışmakta ve çoğu zaman basit sorunlarda ciddi sıkıntılar çekmektedir.

Önceden aile yapımız eşlerin aile büyüklerinin adeta koruma bariyeri ve kılavuzluğu ile sığ suları kazasız belasız atlatabiliyorlardı. Gün geliyordu koca aile büyüğü tarafından nasihatle uyarılıyordu. Eşin ve çocukların zarar görmesi engelleniyordu. Gün geliyordu evin kadını çocuk yetiştirme konusunda aile büyüğünün engin tecrübesini yanında hissediyordu. Şimdilerde basit bir sorun zamanında çözülemeyince bir ailenin sonu olabiliyor. Eşler birbirlerine yeterince zaman ayırmıyor adeta insanlar birbirlerinden kaçmakta.

En basitinden aile bireyleri birlikte olabildikleri en değerli vakitlerini televizyon karsısında, internet başında ya da kulaklıkla müzik dinleyerek geçirmekteler.Anne ve babalar, çocuk avutmakta kullandığı televizyonun bağımlısı oldu. Aksamları en verimli vakitler daha çok babalar haber izlemekle, anneler dizi izlemekle ve çocuklar ne bulurlarsa onunla yetinerek geçiyor.

Evliliklerde kişiler belki fiziki olgunluğa ulaşıyor; fakat kişilik olarak ve sosyal sorumluluklar açısından yetersiz kalıyorlar. Evliliğin sadece zevk ve sefa yönü öne çıkıyor ve insanlar çabuk kırılıp dökülüyor. Karşılaşılan sorunlar bilinçli bir rehberlikle aşılamadığı zaman gereksiz yere büyüyor. Önce aile içi şiddet ve son olarak boşanma yolu seçiliyor. Sonuçta eşler evlilik mi yapıyorlar yoksa evcilik mi oynuyorlar anlayamadan mahkemelere koşuyorlar.

Kategoriler
Genel

Blumia Nevroza

Blumia Nevroza, çok miktarda yiyeceğin hızla tüketilmesinin ardından kilo almayı engellemek için kusma hiç yememe yada aşırı egzersiz yapma gibi aşırı uçta adımlar gelmektedir.

Tıkanırcasına yemeyi iki saat ten az bir sürede aşırı miktarda yiyeceğin yenmesi şeklinde tanımlamaktadır. Bu yeme örüntüsü genellikle bir gizlilik içinde meydana getir. Yaşam olayı ile tetiklenebilir ve yalnız olmak sosyal ortamlardan yeme durumundan Ya da kilo almayla ilgili endişeler gibi olumsuz duygular ile artış gösterebilir. Hastalar genellikle tıkarcasına yemekten dolayı utanırlar ve bunu belli etmemeye çalışırlar. Kontrollerini kaybettiklerini belirtirler. Tıkanırcasına yedikten sonra bu durumdan iğrenme huzursuz olmak duyguları ve kilo alma korkusu Blumia Nevrozanin ikinci aşaması çıkarmaya yol aşmaktadır.

Blumia Nevroza Tanısı

Blumia Nevroza tanısı işin kişinin tıkanırcasına yeme ve çıkartma işleminin 3 ay boyunca haftada en az 2 kere gözlenmesi gerekmektedir. Bu tip hastalar kilo almaktan korkarlar. Kendilik değerleri büyük ölçüde normal vücut ağırlığını korumalarına bağlıdır. Beden biçimleriyle ilgili değerlendirme yaşarlar. Blumia Nevrozayla birlikte depresyon kişilik bozuklukları ve kaygı bozuklukları bir arada görülür. Madde kullanımı veya rastgele cinsel ilişki de gösterebilir dürtüsel olma ve kendini kontrol etmede güçlük görülebilir.

 

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Uyku Sorunları

Uyku sorunları yaşlılarda sıkça görülen bir yakınmadır. Yaşlılar arasında yaşanan en sık uyku sorunu geceleri sık olarak uyanmak, sabahları erken saatlerde uyanmak, uyanmakta zorluk çekmek ve gün boyu kendini yorgun hissetmektir.

Yaşlı kişiler daha genç erişkinlere göre biraz daha az uyurlar. Yaşlıların uykuları kendiliğinden bölünür. Uyandıktan sonra tekrar uyumaları uzun süre alır. Yaşlı erkekler yaşlı kadınlara göre daha fazla uyku bozuklukları görülür. Yaşlanmaya ek olarak çeşitli hastalıklar, ilaçlar, kafein, hareketsizlik ve kötü uyku alışkanlıkları yaşlı erişkinleri uykusuz yapar.

Depresif duygu durumunda uyku bozukluğu oluşur. Ağrı özellikle eklem iltihabı ağrısı yaşlı erişkinlerin uykusunu bölen başlıca nedenlerdir.

Yaşlı erişkinlerin uyku bozukluğunun tedavisi; yaşlılar uyku ilaçlarının en büyük tüketicisidir. reçeteli uyku ilacı kullananların %60’ı elli yaşın üzerindedir. Uyku ilaçları hızla etkinliğini kaybeder ve sürekli kullanım ile uykuyu daha hafif ve bölük pörçük yapar. insanlarda ilaca bağımlı baş ağrısı oluşabilir ve solunum güçlüklerini arttırabilir. Uyuma konusundaki kaygının azalması uyumaya yardımcı olur. Uyumaya yardımcı olarak gevşeme egitimi ve iyi uyku alışkanlıkları kazandırılır. Bunlar ;

  • Her gün aynı saatte yatıp aynı saatte kalkmak,
  • Gece uyuyabilmek için uygun olmayan etkinliklerden kaçınmak,
  • Yalnızca uykusu geldiğinde yatmak,
  • Dikkati dağıtan saat sesi gibi rutin uyaranları kaldırmak,
  • Yatmadan önce ağır gıdalardan kaçınmak hafif bisküvi, süt türevi yiyecekler yemek,
  • Uyumadan önce içinde kafein olan kahve, kola vb. içeceklerden kaçınmak,
  • Uyku olmazsa bir miktar uyku açlığı oluşturulur.

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Hayat Üzerine

En iyi eğitim hayatı öğrenmektir. Hayat da doğa yasaları ile yönetilir. Doğa yasaları denge, düzen, doğruluk, ölçüdür. Biz insanlar olarak doğa yasalarına ne kadar uyabilirsek o kadar sağlıklı ve uzun ömürlü olabiliriz. Bu yasaları bilebilmek ve güzel bir yaşamımızın olması için erdemlere ihtiyacımız vardır.

Erdemler ( ahlak ) bize güzel yaşam vaat eder. Gerçek ahlak için birey özgür bir irade ile seçim yapabilmelidir. Ancak kendi seçimleriyle ahlakı seçerse onları yaşayabilir.

Ruhun güzelleşmesi ve verimli olması için bu erdemler gereklidir. İnsanı yoran ölçüsüz tutkular ve yalanlardır.

Dürüstlük

Dürüstlük ve tok gözlülük doğal zenginliktir. Mide gözden önce doyar bu unutulmamalıdır.

Dürüstlük de doğruluğa dayanır. Dürüstlükle beraber içtenlik gerekir. İçtenlik kalpten hareket etmedir. Her şeyin başıdır. Her şey içtenlikle başlar. Önemli olan diğer şeyde sevgidir.

Her şey sevgi ile yapılabilirse bu büyük bir güç haline gelir.

Tutkulara dikkat edilmelidir. Tutkular kontrolden çıkarsa insanı acılara ve zaman kaybına götürür. Mutlaka doğrulukla ulaşılmalıdır. yoksa kaybedilir.

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Randevu ve bilgi almak için 7/ 24 ulaşabilirsiniz.

Kategoriler
Genel

Erkekler Evlilikten Neden Korkar ?

Erkekler evlilikten neden korkar; Evlilik kavramına kadınların her zaman daha sıcak baktığı düşünülür ya da kadınlar her zaman evliliğe zorlayan taraf gibi gösterilir. bu durum artık yavaş yavaş değişmeye başlasa da, erkeklerin evliliğe kadınlar kadar sıcak bakmadıkları bir gerçek.

İşte erkeklerin ve belki de modern kadınların, evlilikten korkmasının başlıca nedenleri ;

  1. İyi ya da kötü günde beraber olmanın ömür boyu hapis cezasını hatırlatması: çoğu erkek evlilikteki bu en önemli maddenin bir tür zorunlu anlaşma olduğunu düşünüyor. Haliyle de bundan korkuyorlar. Çünkü onlar, kalıplara girmeye uygun değiller.
  2. Beraber olabilecekleri bir sürü kadından vazgeçme fikri: bir erkek, eğer dış güçler tarafından zorlanmamışsa, çok aşık olmadığı takdirde evlenmez. Buna rağmen yine de hayatları boyunca tek bir kadına bağlı olma fikri onları korkutur. Bekar arkadaşlarının anlattığı çapkınlık hikayelerini dinlemekle yetinmek, onlara acıların en büyüğü gibi gelir.
  3. Daha iyi bir es bulma umudu: evlenmeyi planlayan ama henüz uygun aday bulamayan bir erkek, kendini hayatının en iyi kadınını bulmaya adar. En iyi yemek pişiren, en iyi giyinen, en iyi sevişen ve en iyi anne olabilen kadını bir gün bulabilmek varken, olanla yetinme fikri onlara hiç de cazip gelmez.
  4. Boşanma korkusu: evet, erkekler evlenmekten korkar ama boşanmaktan daha çok korkar. Çünkü var olan düzenlerinin bozulmasını istemezler. Aksam evlerine geldiklerinde sıcak bir karşılama, giysilerinin yıkanıp ütülenmesi, evin temizliği, yemeklerin yapılması yabana atılır şeyler değildir.
  5. Ebeveynlerinin evlilik yaşantısını kopyalama korkusu: bu sendrom daha çok mutsuz veya boşanmış aile çocuklarında görülür ve haklı olarak doğacak çocuklarına böyle bir deneyim yaşatmak istemezler.
  6. Flörtle dolu eğlenceli bir yaşamdan bağlılığa geçiş korkusu: evli bir erkek, bekar ama sevgilisi olan bir erkeğe göre her zaman daha sadık olmak zorundadır. Bekar erkekler için günlük kaçamaklar bazı kadınlar için daha affedilir olabilir ama konu evlilik olunca, aynı hoşgörüden söz edilemez.
  7. Kılıbık olma korkusu: evlenene kadar hiçbir işe elini sürmemiş ana kuzusu erkekler, evlendiklerinde bütün ev işlerine yardım edeceklerini bilirler. Hele hele çalışan bir kadınla evlenirlerse, bu ısın “yardım” boyutlarını çoktan aşacağından neredeyse emindirler. Bu da onlar için kılıbık olmakla eşdeğerdir.
  8. Hayatlarının rutinleşmesi ve sıkıcı bir hale gelmesi korkusu: hafta sonu gidilen sinemalar, romantik yemekler… vb. Her erkek evlenince bu aktivitelerin yerini akraba ziyaretlerinin alacağını bilir. Bu da onlar için hayatın giderek sıkıcı hale gelmesi anlamını taşır.
  9. Erkek erkeğe olan eğlencelere veda etmek zorunda kalırlar: futbol maçları, birahaneler, halı saha aktiviteleri… erkekler, evlendiğinde bunların en az birine veda edecek olmayı içlerine sindiremezler. Hele de çok sevdikleri erkek arkadaşlarının eşleri tarafından onaylanmaması, başlı başına sorundur.
  10. Seksin spontane değil alışkanlık üzerine gelişmesi: balayında ve ilk birkaç ay her şey iyidir. Peki ya sonra? Seks de bir süre sonra diğer aktiviteler gibi TV karsısında patlamış mısır yemekten farksız bir hâl alır. Çünkü önce yemek yenecek, ardından mutfak toplanacak ve sonra sevişilecektir. Bu da her şeyin spontane olmasını seven erkeklere hiç mi hiç uymaz.
Kategoriler
Genel

Kişilerin mutsuzluğu psikolojik sorunlara ve Obeziteye neden olur mu?

Aşırı kilolarıyla dalga geçilerek toplumdan dışlanan insanlar depresyonun etkisiyle daha çok yemeye yöneliyorlar.Toplumun obezite hakkında bilgilendirilmesi gerektiğini ifade eden uzmanlar, obezite tedavisinde aile desteği ve psikolojik etkenlerin önemine işaret ediyor. Birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilen obezite, kanser, kalp hastalığı, diyabet gibi ciddi riskleri de içeriyor. Farklı yöntemlerle tedavisi mümkün olan obezitenin artmasında veya azalmasında psikolojik faktörlerin önemli rolü var. Evde, okulda veya iş yerinde sürekli kiloları ön plana çıkarılan kişilerin çevresindekilere duyduğu güven azalıyor.

Stigma

Psikolog Narek Karasuya göre obezlerin yaşadığı en ciddi sorunlardan birinin toplum tarafından dışlanma olduğunu ifade ediyor. Stigma adı verilen bu sorunun özellikle çocukluk yıllarında görüldüğünü ve kişide depresyon başta olmak üzere ciddi psikolojik sorunlara yol açtığını, dışlanmanın sadece çocuklarla sınırlı kalmadığını ifade ediyor. Erişkinlerde de aynı kısır döngünün benzer psikolojik neden olabildiğini söylüyor. Aşağılanma ve alay edilmenin kısının çevresine olan güvenini yitirmesine neden olduğuna dikkat çekiyor. Bu kişilerın öfkelerini farklı şekillerde yansıtabildiğini, sosyal çevreden soyutlanıp insanlardan uzak durmayı tercih edebildiklerini kaydediyor. Dışlanan aşırı kiloluların iş hayatına yeterince odaklanamadığını, fazla kilodan dolayı bazı kişiler utanç duygusunu çok yoğun yaşadığını ifade ediyor.

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Cinsel Dürtüler Neden Azalır ?

Fiziksel bazı insanların yiyecek ve içecekler karsısında daha iştahlı olduğunu kabul ettiğimiz gibi, cinsellikle ilgili araştırmalar da libidonun insanlar arasında büyük farklılıklar gösterdiğini ortaya koyuyor. Bütün araştırmalarda düzenle bir şekilde haftada birkaç kez orgazma ulaşan erkekler ve kadınlar yanında, uzun süre cinsel rahatlama gereği duymayanların da olduğu görülüyor. Hormonal çok seyrek olarak, ortada başka hiçbir neden yokken libidoda değişiklik gözlemlenmesi hipotalamus, hipofiz bezi ya da testislerde bir hastalığa bağlı olabiliyor. Bunun dışında erkeklerde erkek cinsel hormonu testosteron yasla giderek azalır ve bazı erkeklerde libido azalması diğerlerinden daha erken gelişir.

Kadınlarda Cinsel Dürtüler

Cinsel dürtüleri daha kırılgan olan kadınlarda da, âdet döngüsü sırasında iniş çıkışlar gözlemlenebileceği gibi, gebelik, doğum sonrası ve menopoz gibi önemli hormonal değişikliklerle birlikte libidoda da büyük değişiklikler olur. Gebeliği önleyici haplar da dahil olmak üzere, herhangi bir hormon tedavisi gören kadınlarda libido bundan olumsuz etkilenebilir. Genel sağlık durumu tahmin edileceği gibi ağır hastalıklar ya da uzun süreli sağlık sorunları libidoyu azaltır; bu strese bağlı olabileceği gibi, özgül bazı biyokimyasal değişikliklerle de ilgili olabilir.

Enfeksiyonlar

Viral enfeksiyonu izleyen halsizlik sırasında da cinsel dürtü azalabilir. İlaçlar birçok ilaç libido azalmasına neden olabilir. Şizofreni ya da psikoz tedavisinde kullanılan ilaçlar, morfin içeren ağrı kesiciler, hipertansiyonda kullanılan beta blokeler ve yukarıda sözü edildiği gibi hormon tedavisi bunlar arasında yer alır. Östrojen ya da siproteron kullanan erkekler libidonun çok azaldığını fark edeceklerdir. Duygu-durum değişiklikleri depresyonda cinsel istek azalması, iştah azalmasından ve uykusuzluktan da önce gelişebilir. Tersine manik atak geçiren ya da hiperaktif kişilerde cinsel dürtü çok artar. Cinsel dürtünün duygu-durum (ruh hali ) değişikliklerinden etkilenme düzeyi kişiden kişiye farklılık gösterir ve bazı kişilerde görece küçük olayların etkisi büyük olabilir.

Psikolojik Nedenler

Psikolojik nedenler kişinin ilişkideki gerilimler sonucunda eşine duyduğu cinsel ilginin azalmasıyla cinsel dürtü azalması arasında ayrım yapmak önemlidir. İnsanın cinsel dürtü kaybından yakınması, artık eşine ilgi duymadığını ya da değişik nedenlerle eşiyle cinsel ilişkinin kendisinde çok gerilim yarattığını kabul etmesinden çok daha kolaydır. Bu gibi durumlarda bazen istek vardır ama bastırılmıştır ya da kişi mastürbasyonla ya da başka eslerle rahatlama olanağı bulmaktadır. Bunun dışında cinsel dürtünün az olmasına yol açan nedenler çok karmaşık ve kişiye özgüdür ve dikkatle irdelenmesi gerekir. Bazı kişilerde cinsellik korku ve endişeyle ya da suçluluk ve utanç duygularıyla öylesine yalandan ilişkidir ki, bunlar uyarılmayı önler.

Bazı kişiler de kendi cinsel fantezilerinden ( özellikle eşcinsellik ya da şiddet veya sıra dışı uygulamalar içeriyorsa ) dehşete düşebilir ve kendi cinsel kimliklerinden korkmaya başlar. Bazı kişiler yalnızca yabancılar, fahişeler gibi kendileri açısından “güvenli” buldukları kişilerin yanın da cinsel olarak uyarılabildiklerini, kendi düzeylerinde bir eşle ilişki kurma olasılığını çok “tehlikeli” bulduklarını fark eder. Bu tür kişiler düşlerindeki eşi bulmuş ve umutsuzca bir ilişki kurmak istiyor olabilirler, ama o kişi karşısında neden cinsel olarak uyarılamadıklarını açıklayamazlar.

Tedavi ve beklenen sonuçlar cinsel dürtünün az olmasının nedenleri çok farklı ve çok karmaşık olabileceği için, gerekli tedavi süresi ve tedavinin başarı derecesi de çok farklı olabilir. Bu durumda, iyi tanımlanmış ve kolayca çözülebilecek bir sorunu olan kısının, durumu daha karmaşık olan kişilere göre daha çabuk ve daha iyi sonuç alacağı açıktır. Kişisel cinsel dürtüleri normal düzeyde olan, ama birbirlerine duydukları cinsel ilgide sorunlar yaşayan çiftlerin ilişki konusunda danışmana başvurmaları bazen daha uygun olabilir. Bunun dışında seks terapistleri kişileri tek baslarına ya da esleriyle birlikte görüşebilir.

Cinsel Ruh Sağlığı

Cinsel ruh sağlığı ( psikoseksüel ) terapisinde farklı yöntemler kullanılabilir, ama esas olarak kişiye ya da çifte cinsel ilgilerinin neden azaldığını açıklığa kavuşturmada yardım etmek amaçlanır. Bu korkutucu nitelikte olmayan, basit bazı egzersizlerle ya da erotik ev ödevleriyle birleştirilebilir ve daha sonra bu uygulamalar karşısındaki duygular irdelenebilir. Viagranın erkeklerde erektil işlev bozukluğu sorununu bütünüyle tedavi eden bir ilaç olduğu manşetlere yansıdıktan kısa bir süre sonra, bu ilacın cinsel uyarılma ve orgazm sorunu olan kadınlarda da mucize ilaç olabileceğini düşündüren yeni bazı bildiriler yayımlandı. Viagra internette kadınlar için ( vıacreme adında ) bir krem olarak pazarlanıyor. Gerçi bu ilaç erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel organlara kan akışını artırabilir, ama doktorlar kadınlarda ( belki de erkeklerde de ) cinsel uyarılmanın kan akışındaki değişikliklerden çok, psikolojik ve duygusal etmenlerle ilişkili olabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

Özgül bazı fiziksel uyarılma sorunları olan kadınlar bu ilaçtan yararlanabilir, ama pek çoğu için yararlı olmayabilir. Cinsel dürtünün az olmasıyla ilgili bazı psikolojik sorunlar çok karmaşık olabileceğinden, bazen herhangi bir ilerleme görülebilmesi için uzun ve yoğun bir tedavi süreci gerekli olabilir. Bu kişilerin çoğu tedaviden yararlansa da, bir bölümünün tedavisi güç olmaya devam edecektir.

 

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.

Kategoriler
Genel

Boşanmış Eşlerin Merak Ettikleri

Anne ve baba boşandığında çocuk bununla nasıl başa çıkar ?

çatışmalarda çocukların kavgalarda ebeveynlerden birinin tarafını tutması teşvik edilmemelidir. Eğer çocuğun taraf tutması istenirse, çocuk ile diğer ebeveyn arasında yaşanacak soğukluk çocuğun suçluluk duymasına yol açarak onu olumsuz etkiler. Çocuğun boşanma nedenini anlayabilmesi için…

Boşanma öncesinde anne ve baba arasında çocuklar tarafından gözlemlenen “çatışma” yaşanmış ya da yaşanmamış olabilir. Bazı ebeveynler hiç kavga etmediklerini, bu şekilde çocuklarını koruduklarını düşünürler. Oysa çocuklar mutlaka neden-sonuç ilişkisini kurarlar. Eğer boşanma öncesinde hiçbir çatışmaya şahit olmadılarsa, anne ve babasının neden ayrıldığını anlayamazlar. Hatta okul öncesi yaştakiler gözle görülür bir problem yoksa sorunu kendilerinin yarattığını sanabilirler. Bunun tam aksı olan anne ve baba arasında tehdit, dayak, küfür, vb. İçeren büyük kavgalar da çocuklar için şahit olunmaması gereken durumlardır. Çünkü çocuğun en güvende hissettiği yuvası çatırdamaktadır ve bu durum çocuğu korkutur. Basına neler geleceğini bilememek çocuğun huzurunu tamamen kaçırır. Dolayısıyla ne çok çatışmalı, ne de süt liman görünen evlilikler boşanmayla sonuçlandığında çocuklar için sonuç olumlu olur. Çocuklar anne ve baba arasında bir sorun olduğunu bildikleri zaman, ayrılma haberini daha anlayışla karşılayabilirler.

Boşanma haberi çocuğa ne zaman verilmelidir ?

Anne ve baba, boşanmaya kesinlikle karar vermeden çocukla bu konuyu konuşmamalıdır.

Boşanma haberi çocuğa nasıl verilmelidir ?

Anne ve babaları en çok zorlayan bu kötü haberin çocuğa verilme anıdır.

Birlikte mı, yoksa anne ya da baba tek basına mı bunu çocuğa söylemelidir ?

Kötü haberin iyi bir söylenme şekli maalesef yoktur. Bu nedenle çocuğu üzmeden bunu söylemenin bir formülünü aramak faydasızdır. Yapmanız gereken şey suçun kendinde olmadığını anlamasını sağlamak, bundan sonra neler olacağını anlatarak onu hazırlamaktır. Anne ve baba birlikte, detaya girmeden boşanmanın nedeni (cinsellikle ilgili bilgilerden, birini kötüleyen sözlerden kaçınarak), bundan sonra kimin nerede yaşayacağı, ne sıklıkla görüşüleceği anlatılmalıdır. Çocuğun soru sormasına izin vermeli, sorular onun anlayacağı şekilde cevaplanmalıdır. Çocuğun kaldıramayacağı şeyleri o gün ve o an söylemek gereksizdir. Üzerinde durulması gereken en önemli şey, anne ve baba boşansa bile, hala onun annesi ve babası olmaya devam ettiklerini, ayrı evlerde de yaşasalar bunun hiç değişmeyeceğini söylemektir.

Çocuk ne yaşar…

Anne ve babası boşanan çocuğun yaşayacağı en büyük ruhsal sorun, terk edilme korkusudur. Evden giden ebeveynin onu unutacağını, artık sevmeyeceğini sanır. Bu da kendine güvenini zedeler. Kimisi anne ve babasını bu işi başaramamış olmakla suçlar, onları bir araya tekrar nasıl getirebileceğini düşünüp durur. Kötü bir olayı kabullenememe, “yas” sürecinin en doğal parçasıdır. Bir suçlu ararlar. Çoğunlukla evden gideni suçlarlar; ya da kavgalarda kim daha agresifse onu. Özellikle okul öncesi yaştakiler suçluluk, 6-8 yaştakiler üzüntü, 8-9 yasın üzerindekiler kızgınlık duyarlar. Yetişkinliğe yaklaşmış çocukların boşanmayı kabullenmesi çok daha kolay olur, çünkü neyin neden olduğunu daha iyi bilirler.

Boşanma sonrası ;

  • Her yaştaki çocuklar bir süre bebeksi davranışlar gösterebilirler, öfkeli olabilirler, ya da hastaymış gibi davranabilirler. Böyle zamanlarda cezaya değil fazladan desteğe ihtiyaç duyarlar.
  • Hayatınızda birçok şey değişecektir (daha az para, daha az ilgi, daha fazla sorumluluk, yeni okul, yeni ev, yeni arkadaşlar, vb.). Bunları anlayabilmeleri ve kabul etmeleri için onlara şefkatle ama kararlı bir şekilde yaklaşmalısınız.
  • Ayrıldığınız eşinizden öç almak için çocuğunuzu görmeyi ya da ona destek vermeyi reddetmeyin.
  • Eşinize ne kadar kızgın olursanız olun, onu çocuğunuza kötülememeye çalısın. Dünyanın en kötü annesi / babası da olsa, onun sahip olduğu tek anne/babadır. Bu da onu sevmesi için yeterlidir. Onu eleştirdiğiniz de çocuğunuz sevdiği birini sevmemek zorunda kalacak, bu da onu çelişkiye sokup, suçluluk hissetmesine neden olacaktır.
  • Düzenli bir ziyaret programının hazırlanması çok önemlidir. Çocuğun kendini terk edilmiş, sevilmeye layık olmayan biri gibi hissetmemesi için ayrı yaşadığı ebeveyninin onu ne zamanlar göreceğini bilmesi gerekir. Ancak o zaman kendini değerli hisseder.
  • Ayrı yasayan ebeveyn, görüşme zamanlarında çocuğuyla birlikte zaman geçirmelidir. Bu vaktin sıklığından çok kalitesi önemlidir. Nadiren bile görüşülse, çocuk “ben annem/babam için çok değerliyim” duygusunu yaşıyorsa problem yoktur. Ancak çocuğunu aldığında onu bir yük gibi görüp, babaanne/anneanneye bırakıp, kendi hayatını yasayan bir ebeveyn çocuğa bu duyguyu veremez.
  • Onunla her görüştüğünüzde özel şeyler yapmaya gerek yoktur. Sıradan vakit de geçirseniz, önemli olan birlikte olmaktır. Sürekli hediyeler alarak kendinizi affettirmeye çalışmayın. Bu şekilde onu sadece doyumsuz yaparsınız. Çocuk her iki evde de normal, kurallı bir hayat yaşamalıdır.
  • Kendinizi kötü hissediyorsanız, çocukla duygunuzu paylasın. Ama bunu yaparken dozajını iyi ayarlamalısınız. “çok kötüyüm, mahvoldum” gibi olumsuz şeyler yerine “bu günlerde kendimi kötü hissediyorum, ama üstesinden geleceğim” gibi geleceğe yönelik umutlu sözler kullanın.
  • Kardeşlerin birbirinden ayrılması çocuklar için ikinci bir yıkımdır. Zaten aile parçalanmışken, bir de kardeşinden ayrılmak çocuk için zordur. Bu nedenle kardeşlerin ayrılmaması önerilir.

Boşanma sonrası çocuklarda görülebilecek psikolojik problemler çocuklar bazen içinde bulundukları duruma içe kapanma ya da öfke ile karşılık verir. Utandığı için arkadaşlarıyla görüşmeyen, evden çıkmayan çocuğunuz için mutlaka yardım alın. Bazen de duygularını kontrol edemeyen çocuk basit şeylere sinirlenir, vurur, kırar, kendine veya etrafına zarar verir. Böyle zamanlarda öfkeye öfkeyle karşılık verilirse öfke kışkırtılır, kızgınlık anneye / babaya yönelir. Oysa çocuğun öfkesini boşaltması beklenir, ondan sonra konuşulursa, sakın bir ortamda sorunlar daha rahat çözülür. Çocuğu susturmak için verilecek ceza ise onu daha fazla içine kapatacaktır. Sonunda öfke kendine döner ve “ben kötü biriyim” duygusu gelişir. Çocuğun duruma tepkisi normal sınırları asarsa depresyon, kaygı bozuklukları, uyku sorunları, okul sorunları, davranış sorunları gibi ruhsal sıkıntılar ortaya çıkar. Bu durumda mutlaka bir çocuk ruh sağlığı uzmanından yardım almak gerekir.

 

Psikolog Narek Karasu Bakırköy ve Nişantaşı ofislerinde hizmet vermektedir. İstanbul dışında olan danışanlar için internet yoluyla da hizmet vermektedir.